Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 20.02.2024 12:31

ESKİ ZAMANLARDAN, ESKİ GÜNLERDEN

Başlamadan önce nezaketen sorayım: "Var mısınız uzun bir yazı okumaya?" Evet diyeniniz az duyuyorum. Ama huylu huyundan vaz geçmez yine uzunca bir yol almak istiyorum. Duygularımı yakalamışken artık bırakmamalıyım.


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 

Eski zamanın birinde, benim yaşadığım kentte. Toprak kutsaldı. Bakmayın şimdi toprağı işgal eden uzun uzun betonlara. O eski yıllar toprağın her parçası ekilir biçilirdi. Dikilenler; lahana, maydanoz, marul, pazı, latir, buğday, turp, arpa, mısır. Ama para eden tütündü. Bu sebeple tütün dikmeye önem verilirdi.

 Tütün dikilirken, kırılırken, demet yapılırken küçük çocuklar vardı, uzanmış uyurlardı tütün sepetlerinde. Anneler çok yorgun. Bütün gün tarlada didinmiş durmuş. Damın altında tütün dizmiş. Vagon yolunu temizlemiş. Damdan vagonları vagon yoluna sürmüş. Ahırda yedi sekiz ineği yedirmiş, içirmiş, altını temizlemiş, sağmış, sütü almış yoğurt yapmış. Sonra yayıkta çalkalamış yağ çıkarmış. Ayranı kaynatmış, torbaya dökmüş ağır bir taşın altına koyarak minzi yapmış. Sonra, yer yatağına tütün sepetinde uyuyan çocuğu almış yatırmış.

 Toprak denilince sanmayın toprak işleyenin diye. O eski yıllar ağalar çoktu bu kentte. Toprağı işleyenlerin çoğu "maraba". Yani az çok zenginler vardı. Bazı zengin ağalar hak hukuk tanır, bazıları tanımaz, at sırtında gelir, tarlayı süzer, marabanın elinde ne varsa alır giderdi.

 Mısır, buğday değirmenlere taşınırdı sırtta. Çok saf akardı değirmendeki sular. Su bedavaydı. Ya köy çeşmesinden alınırdı veya yakında akan bir ırmaktan. Derelerin suyu içilirdi. Kirli değildi sular.

 Bir de patates dikerdi kadınlar. Dikim şubat sonlarında başlar, Nisan’da fideler büyür, ayıklanır, mayıs sonunda ürün alınırdı. Tarlalarda genelde kadınlar çalışırdı. Hiçbirinin haset yoktu içlerinde. Cömerttiler, mahsulün zekâtı var diye köye gelen yoksullara verirlerdi sepetlerce.

 Hep doğru yoldan gitmek isterlerdi. Bazı ağalar vardı fakirin babası. Temiz vicdan taşır ve emeğin karşılığını verir, yoksulları korur ve yardım ederlerdi. Bir nevi sebil gibiydi konaklarının önündeki "çetenleri."

 Maraba kadınların elleri açıktı ama işlerini de bilirlerdi. Kışlıklarını yazın yaparlardı. Makarna kesmek, bulgur yapmak, zeytin, hamsi tuzlamak onların işiydi. Yaşlılar vardı gözlerinden nur çakardı.

Rençberlik güzel bir işti eski günlerde.

 Bir de sürüleri olan ağalar vardı. Koyun sürüleri ile yazın Şiran'a, Torul'a giderler sürüleri ile kışın Geliya'da ,Zera'da, Eskiköy'de Karpınar'da, Galağra'da kışlarlardı. Göçen çobanların ömrü geçerdi çadırlarda. Zaman zaman ayı izleri, kurt izleri görürlerdi yaylalarda. En büyük güvenceleri yanlarında "malez" ile besledikleri köpekleri ve çadırda asılı duran mavzerleri.

 Köylerde çıra ile kara ışıkla aydınlanırdı geceler. Kış geceleri çay içmek için gidilirdi komşulara. Ya demet yapılır veya mısır soyulurdu imece usulü.

Yaşlılar vardı. Elden ayaktan düşmüş. Kendilerine "hazan yaprağı" sayarlardı. Yol yakın, yolcuyuz, yeter ki siz gençler gençliğinizi değerini bilin der nasihat ederlerdi torunlarına.

Kış geceleri tütün kaçakçıları ve tahta kaçakçılarının hikayeleri anlatılırdı. Kolcularla, ovalarda filiz kaçakçılarının çarpışmaları anlatılırdı. Hatta bu çarpışmalarda bazı insanlar ölmüş ve destanlar yazılmıştı isimlerine.

 Zordu o eski yıllar. Ama bozulmamış doğa içinde güzeldi yaşamak. Dağlarda zambaklar bile açıyordu. Otlaklarda yayılan ineklerin, keçilerin, koyunların çıngırak sesleri bir orkestradan çıkıyormuş gibi geliyordu kulaklara.

Geceleri semada yıldızlar yanıp sönüyordu. Yeni doğan hilalin ışığı altında, bahçedeki çiçekler sayılıyordu.

Sonra? Sonrası yok bunun. Sonu var. Artık yok oldu o hayat. Şimdi kent denilen bir bilmece insanlar birbirine yabancı. İnsanları boğuyor gürültüler, patırtılar. Üzerlerine geliyor yüksek yüksek binalar.

Son günlerde, çiçekleri betonlar yendiler. Deniz, maviye hasret, sular pırıl pırıl akmaya. Şehirlerde kilitlenmiyor eller ve yürekler. Sadece çiçekler mezarlıklarda büyür oldu. Sorunlar o kadar çok, o kadar püsküllü.

Şimdi sokaklarda birçok insan bir oy uğruna bahar güzellemeleri yapıyor. Yine ne olacak sonbaharda, kışta soran yok. Kalkıp gitmeli artık. Zannetmeyin dağda çalı çırpı toplamaya değil, doğalgaz faturası ödemeye. Medeniyetin kendine göre içinde çıkmaz sorunları var. Nereden bilecekti tütün sepeti içinde uyuyan küçük çocuklar.

 Şimdi şarkı sözü yazar insanlar fecrin soluğuna. Bir de bakarlar denizde ışıkları yanan vapurlara. Kim kıymış renklerin canına sorgulayan yok.