Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 21.10.2020 09:37

KENDİMİ ANLATACAĞIM

Facebook Twitter Linked-in

 

KENDİMİ ANLATACAĞIM

Bugün bir binanın önünden geçtim. Durdum baktım dakikalarca. Etrafı seyrettim. Geçmişi gözden geçirdim. Kâh üzüldüm kâh sevindim. Emekliyim ya bu hayat çok sıradan geldi bana. Önünde bulunduğum bina okuldu. Gerçi kenarları tel tel olmuş Türk bayrağını görünce üzüldüm. Dalgalanmasını görünce renk geldi yüzüme. Düşündüm, kendime karar verdim, yirmi dört kasıma kadar kendimi anlatacağım. Çok şeyler için yazılar yazdım. Biraz da kendim için yazmaya karar verdim. Başlıyorum bu haftadan sonra kendimi anlatmaya. İster egoist deyin ister şımarık ister ukala... Kararlıyım, söz verdim kendime, kendimi anlatacağım sizlere.

Bakıyorum “kendimi anlatacağım” derken çoğu insan ne anlatacak bu adam diye kulak kabartmış. Fazla merakta olmayın; evet, mensup olduğum mesleğimi yazmak istiyorum, yani öğretmenliği. Finalini de 24 Kasım’da sonlandırmak düşüncesiyle. Öğretmenler, üzerimizde iz bırakanlar, unutamadıklarımız. Kimimizin sevdiği kimimizin sevemediği öğretmenler olacak konum. Çünkü ben de öğretmenim. Benim de meslek hayatımda üzerime iz bırakanlar var. Çok sevdiğim, öğretmenliğine hayranlık duyduğum insanlar var. Çalışmaktan zevk aldığım öğretmenler ve idareciler var. Onlardan bahsedeceğim. Unuttuklarım da olabilir ama ben ince eleyip sık dokumaya çalışacağım.

Bugün okul yazılan binaya bakarken; hafif bir rüzgâr esti. Önce bayrak sallandı. Sonra yapraklar titredi. Kuşlar ürperdi ve içime bir duygu düştü. Belki de koyduğum başlıktan çok insan bile beni yadırgayacak.. Bunları düşünmedim bile. İşte o an içinde benim de bulunduğum ve toplumca göz ardı edilmiş; sadece 24 Kasımlarda birkaç cicili söz söylenen öğretmenler, öğretmenlerim geldi aklıma birden.

Yıllarca örnek aldığım, tavsiyelerine uyduğum; şimdi yaşıyor mu yaşamıyor mu bilemediğim sevgili ilkokul öğretmenim Türkan Dumanoğlu aklıma gelir. Fevzipaşa İlkokulu’nda uygulamalı eğitimi yaptıran, konuşması, yazısı ile örnek olan öğretmen. Aynı okulda İsmail Timurcu, Salih Zeki Değirmencioğlu unutamadıklarım arasındandır. Okul Müdürümüz Salih Zeki Değirmencioğlu'nun yaptığı en büyük uçurtmayı unutamam. Yine bu okulda Mustafa Elmas, Metin Atagün ki ilk romanı o vermiştir bana oku diye, unutamadıklarım arasındadır.

O ne heyecandı öyle... Bilhassa Cumhuriyet ve 23 Nisan bayramlarında süslenen okul, elimizde pankartlar Orta Mahalle’den bayram yerine gidiş. Söylemesi kolay değil, en vakurlu duruş ve yürüyüş. Mahalleliden alkış almak. Zevke bak. Okul geçecek diye eşik önünde diz çöküp oturanlar. Sonra bayramda okunacak şiiri haftalarca ezberle, kürsüye çık oku. Bandoların alkışı ne muazzam ödüldür. Hele de bayram sonrası dağıtılan bir çikolata ne kadar da mutlu ederdi bizleri.

Bu arada bu okula gelen Muzaffer Pulatkan'ı saymadan geçemem. Çok şey vermiştir bu okula ve mahalleye. Çelenklere takılan çiçekler hep onun evinin bahçesinde. Sebatspor forması. Şık giyim ve onurlu duruş. Kısaca örnek, tam bir öğretmen.

O yıllarda öğretmenler saygın sayılırlardı çevrede. Belki de kentte en yüksek maaşı almasalar bile maaşları itibarıyla ikinci veya üçüncü sırada sayılırdı maaşları. Şıktı giyimleri, onurluydu duruşları. Dinlenirdi sözleri

İlkokul bitirirken bitirme sınavlarını unutamam. Sınavda müzik dersinde bir türkü söyle dediler. Ben türkü bilmem ama şiir okurum dedim. Hiç unutmam “Bu vatan kimin?” şiirini ezberden okudum. Sonra başladı ortaokul hayalleri. Bizi aldı bir düşünce. Nasıl oluyor ortaokul öğretmenleri? Mahallede ortaokulda okuyan öğrencilere soruyoruz. İlk söyledikleri; çok disiplinli Kemal Dilaver. Kızarsa döver. Futbol oynayanı ve spor yapanı sever. Bizim mahallede oturan Zekeriya Kaynar'ın damadı. Zekeriya Hoca da kentte marka. Kardeşi Nizam Dilaver çok tatlı ve sevecen. İyi futbol oynar. Okula gidiyoruz. Adımız çömez. Ama sonra tanıyoruz öğretmenleri. Tarih dersi Bilal Akgönen, Türkçe Aydın Seyhan, Müdür Yardımcısı Yüksel Eyüpoğlu, Tabiat Yılmaz Çilingir, Hasan Güney, Matematik Necati Bağdatlı, Mehmet Erbay, İngilizce Ali Nazmi Uzun, Nurullah Eyüpoğlu, Osman Tok, Nazmi Uzunali, Nazmiye Karsan, futbolcu Aras Perekli, son yıllarda Aydın Berberoğlu, Ali Zafer Özdemir, Hepsinin kendilerine özel özellikleri var. Mesela İsmet Sümer gayet sert ve dayakçı, Yalçın Karabey diğer sıfatı “adam”. Muhteşem futbol hastası ama coğrafyayı sevdiren adam.

Benim gözlerime göre iki türlü öğretmen var o yıllar. Bir kısmı iyi ders anlatıyor ve sevecen, bir kısmı korkulan. Bir kısmı çocuklar ile iç içe. Toplumun içinde. Bir kısmı kendi dünyalarına çekilmiş. Toplumdan uzak. Onlar silik öğretmen şahsiyetleri. Halbuki öğretmen hayattan ve toplumdan kopmamalı. Mesela ismimizle çağırınca ne kadar sevinirdik. Bizim ile top oynayınca mutlu olurduk. Çocuğa örnek oluyorlar ya; eğitimi aldılar, toplum kültürü ile ilave ederek çocuklara vermeliler. İşte o yıllarda bunu başarıyordu öğretmenler.

Kitaplara bağlı kalmayıp çevreyi ve insanı benimseten, yaşatan öğretmenler unutulmuyorlar. Çekici bir anlatım biçimini benimseyen öğretmenler unutulmuyorlar. Çekici olmayan anlatımlar öğrenciye sıkıcı geliyor, bulanık bulunuyor ve o dersten soğuyorlar.

Öğretmenlik o kadar kolay bir meslek değil. İnsan içine girince anlıyor. Önce iyi bir üslup, sade bir dil, anlatım basit ama kuru ve sıradan değil. Çocuğa fikir pompalamak gerekmez. Böyle olursa öğrenci sıkılır. Bu sebeple unutulmayan öğretmenler duygulara yer veren, kalbin tellerine dokunan, bilimsel düşünen maharetli insanlardır. Bu tip öğretmenleri unutmuyoruz bizler. Öğretmen, mumdan yaptığı gemiye öğrencileri dolduracak ve ateş denizinden geçirecek maharetli bir kaptan. Bugün herkes bilgiye ulaşabiliyor ama benim anlattığım yıllarda farklı ortamlar vardı. Güzel bilgiler, uygulanabilir, günlük hayatta etki yapacak bilgiler veren öğretmenleri unutmadık. Unutulmayan öğretmenler sırattan rahatlıkla geçmesini bilen öğretmenlerdir. Nitelikleri sebebi ile unutamadık.

Öğrenci o dönemde bilgiye susuzdu, açtı ve beş duyusu ile öğretmeni dinliyordu. Dinleyenler başardı.

Burada kalalım. Devamı gelecek haftaya olsun.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —