BİR KONU BİR KONUK
Prof. Dr. Miraç AYDIN*
Trabzon Üniversitesi Matematik ve Fen
Bilimleri Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi
Gol getirmeyen, yan pas-geri pas türünden araştırmaların, özellikle de itibarını kanıtlamaya çalışan üniversitelere hiçbir faydası yok. Bu, 1960’lardan beri dünyada bilinen bir gerçek ve hâlâ bunun tartışılması boşuna enerji harcamak anlamına geliyor.
Bir yayının değeri sadece içinde ne yazdığıyla değil, gördüğü saygıyla da ölçülür. Bilimsel kalite, akredite mecralarda çıkan yayınların sayısı ve niteliğiyle, bu yayınlara yapılan atıfların gücüyle kendini gösterir. Yayın bir golse, atıf o golün tribünlerde oluşturduğu coşkudur. Gol atmak önemli, ama esas mesele tribünleri ayağa kaldıran, hafızalara kazınan ve yıllar boyunca konuşulan o “efsane golü” atmaktır. Her atıf yalnızca yazara değil, üniversiteye de yazılır. O nedenle, iyi araştırma yayınlayanların sadece kendi heybesini doldurduğunu söyleyemeyiz. Atıfların çokluğu; hem üniversitenin sıralamasını ve alacağı fonları etkiler, hem de dünyadan nitelikli öğrencileri üniversiteye çekme potansiyelini artırır. Ülkemiz ve bölgemiz, sahip olduğu doğal güzellikler ve iklim sayesinde bir cazibe merkezi konumundayken, bu avantajı kaliteli üniversiteler ile pekiştirebilir. Yükseköğretim kurumları, yerel kalkınmayı destekleyebilir ve bölgeye uluslararası öğrencilerin ilgisini çekerek hem turizme hem de ekonomiye katkı sağlayabilir.
Akademik performans ve kaliteyi ölçmek sadece yayın ve atıf sayısıyla sınırlı değil elbette. Bunları kullanarak hesaplanan çeşitli metrikler (h-index, g-index, 𝜓-index, p-index gibi) ve alternatif ölçütler de var. Ayrıca bu süreç, öğretim, topluma katkı ve ekonomiye doğrudan gelir sağlamakla da ilgili. Bir üniversitenin gerçek kalitesi, öncelikle yayın ve atıf sayıları ile veri tabanlarından elde edilen performans ölçümleriyle anlaşılır. Bu noktada ölçüm, ‘hocalara sorularak’ değil, objektif kaynaklardan elde edilen taramalarla gerçekleştirilmelidir. Önemle belirtmek gerekir ki, Google Scholar veya ona dayalı sıralamalar değil; akademik ölçekte dünya çapında kabul gören Web of Science ve Scopus veri tabanları esas alınmalıdır.
Yakın zamanda, güçlü bir araştırma grubuyla yürüttüğümüz bir çalışmada, seçtiğimiz bir fakültedeki yaklaşık iki yüz araştırmacının akademik yaşamları boyunca gösterdikleri performansları inceledik. İncelediğimiz değişkenler arasında araştırmacıların deneyimleri, ürettikleri bilimsel yazıların sayısı, bu yazıların aldığı atıflar, bu iki göstergeye dayalı üretilen yayın başına atıf sayısı, h-index değerleri, Kategori Normalize Atıf Etkisi (CNCI), Alan Ağırlıklı Atıf Etkisi (FWCI) ve yazıların yayımlandığı dergilerin çeyreklik sistemine göre dağılımları vardı.
Araştırmacıların ortalama deneyimi yaklaşık 20 yıl; yani fakülte oldukça deneyimli bir kadroya sahip. Ancak ürettikleri yayın sayısı ortalama sadece 4; bu da yılda yaklaşık 0,2 yayın demek. Atıflara göz attığımızda durum pek farklı değil: Ortalama 50 atıf var, yani yılda sadece 2 ya da 3 araştırmacı bu çalışmaları okuyup önem vermiş. Asıl tabloyu h-index üzerinden görebiliyoruz. Hesaplamalara göre, çok yüksek üretim yapan ve bilimsel yetkinliği yüksek sadece sekiz araştırmacı var, bu da yüzde dörtlük bir bölümü temsil ediyor. Geriye kalan araştırmacı grubunun h-index ortalamaları sıfıra çok yakın. H-index üzerindeki performansları daha iyi görmek için ortanca değere baktık ve bunun 1 olduğunu gördük. Bu durum, yaklaşık 100 araştırmacının ya h-index değeri 1’e sahip olduğunu ya da hiç h-index’inin olmadığını gösteriyor. Üzülerek görüyoruz ki, bilimsel etki yaratmakta zorlanıyoruz. H-index’in olmaması ya hiç yayın yapılmadığı ya da üretilen yayınların kimse tarafından dikkate alınmadığı anlamına geliyor.
Bölümler arasında karşılaştırmalar da yaptık. Yeni atanan araştırmacıların bölüm içindeki ortalama yayın üretme kapasiteleri düşük olduğunda, bölümün sıralamada nasıl gerilediğini açık bir şekilde gördük. URAP Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) bünyesinde kurulan ve üniversiteleri akademik performanslarına göre sıralayan bir araştırma laboratuvarıdır. URAP’ın raporlarında da belirtildiği gibi, yapılan atamalarda ilgili unvan kademesindeki akademisyenlerin kendi bölümlerindeki yayın ortalamasından en az bir fazla yayın yapmış olmalarının önkoşul olarak istenebileceği ifadesinin haklı gerekçelerini bizzat gözlemledik. Bunu yaparken, atanmış olmalarına rağmen düşük performans gösterenlerin de göz ardı edilmemesi gerekiyor.
Profesörlerin ve yöneticilerin de akademik performans göstergelerini inceledik. Maalesef, bu gruptaki araştırmacıların büyük çoğunluğunun değerleri genel ortalamanın altında kaldı; bu durum, yalnızca bireysel performans eksikliği değil, aynı zamanda kurum içindeki araştırma kültürünün geliştirilmesi gerektiğine işaret ediyor.
Dikkat çeken bir başka konu da, yurt dışında doktora yapmış araştırmacıların düşük performansı. Maalesef, pek çoğunun performansı bölüm ortalamasının altında kalmış. Bu, devletten alınan burslarla bilim yapma kapasitesini geliştirmesi beklenen araştırmacıların bu misyonu yeterince gerçekleştiremediği anlamına geliyor. Geçenlerde okuduğum bir araştırma yurt dışında doktora eğitimlerini tamamlayanların performanslarını sorguluyor. Çin bu konuda oldukça titiz; verilen bursların geri dönüşlerini sağlamak için özel politikalar uyguluyor. ABD’de ise Trump döneminde milyon dolarlık projelerin getirisi sorgulanmış ve bu nedenle geri dönüşü olmayan projeler için fonlarda kesintilere gidilmiş. Araştırmamızda ve benzeri diğer çalışmalarda görüldüğü gibi, döviz üzerinden milli gelirden verilen burslarla yapılan projelerin geri dönüşleri son derece sınırlı.
Peki, bir üniversite ne yapmalı?
Stratejik planlarında doğru hedefleri belirleyerek, etki değeri yüksek dergilerde yayımlanan yayın ve atıf sayılarını artırmayı genel hedef olarak benimsemelidir. Bireysel araştırmacı performansları titizlikle izlenmeli ve kısa ile uzun vadeli hedefler belirlenmelidir. Bölümlerin yayın üretim hızı ve ortalamalarına ilişkin istatistikler düzenli olarak tutulmalı ve raporlanmalıdır. Başarı kriterleri, üniversiteyi sıralamalarda yukarı taşıyacak performansa göre belirlenmelidir. Başarılı akademisyenlerin desteklenip motive edilmesi ve genç akademisyenlerin daha fazla araştırma yapmaya yönlendirilmesi, üretken akademisyen sayısının artmasını sağlamaktadır.
Öte yandan, üniversitenin marka değerini oluşturmak da büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde adaylar üniversite tercihi yaparken genellikle iyi hocaya veya araştırmacıya bakmamaktadır. Araştırmalar, tercihleri üzerinde en etkili faktörlerin şehir, üniversite adı ve aile olduğunu göstermektedir. Öğrenciler çoğunlukla adı bir markaya dönüşmüş üniversitelere yönelmektedir. Marka üniversite, saygın veri tabanlarındaki yüksek kaliteli yayınlar ve bu yayınların getirdiği atıflar, çektiği öğrenciler ve kurduğu uluslararası bağlantılar aracılığıyla oluşur. Sonuç olarak, üniversitenin marka değerinin güçlenmesi ve araştırma üretkenliğinin artması için öncelikle akademik performansın desteklenmesi, kaliteli yayınların artırılması ve bilimsel altyapının güçlendirilmesi gerekmektedir.