Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 22.09.2025 13:37 Güncelleme: 22.09.2025 13:37

HATIRLAMA, HATIRLATMALAR

Sen küçük çocuk, sen hiç mahalle arasında beş kuruşa "şansınasına" yaptın mı?


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 

Yirmi beş kuruşa sakız sattın mı? Sana baban veya annen "yüz para" verince sevince boğuldun mu? Yüz para dediğim, iki buçuk kuruş.  Belki gördün müzelerde ortası delikli olan para.

Daha ilginç bir soru ile çıkayım karşına, beş kuruşlar biriktirip Tom Miks, Teksas aldın mı? Yenisi yirmi beş kuruş, eskisi on kuruş. Sonra onları şimdiki kütüphanenin önündeki Atatürk büstünün önüne dizip, bakması beş kuruş, okuması on kuruşa okuttun mu? Seni orada kovalayacak diye kütüphanede hizmetli olarak çalışan biraz da ağzı bozuk Teyfik Aga'dan korktun mu? Pazar Günleri Aile matinesine sinema salonun önünde buz gibi su veya çamlıca gazozu sattın mı?

Sen, bilmezsin şimdi o tarihi evleri olan Ortamahalle’deki en güzel evin yirmi liraya satıldığını, Trabzon'a arkası açık pikaplarla gidildiğini, ücret olarak yirmi beş kuruş alındığını, Naysi veya Commer arabası ile gidenlerin elli kuruş, sonraki yıllar bir lira verdiklerini...

Evlerin hep bahçe içinde, tek veya iki katlı olduğunu, mutlaka bahçelerde tütün damı bulunduğunu, balıkların misina teline dizildiğini, hamsinin sepetle veya teneke ile köylere getirildiğini, hamsi konulması için çocukların yirmi beş kuruşa naylon torba sattığını, ilk kâğıt paranın iki buçuk lira, sonra beş lira olduğunu ve on lira, yirmi lira, elli liralar basılınca insanların "oooo ne oluyor" dediğini...

 Büyüklerin "darbe yapılacak "diye korku ile yaşadığını, 1960 darbesinde bazı insanların sevinç çığlıkları attığını, bazıların da çok çok üzüldüğünü ve birçok memurun görevinden alındığını, sürüldüğünü...

Bu şehirde, milli piyangodan "elli bin lira ''çıkan bir kişinin sonradan “elli   binlik” unvanı aldığını da bilmezsin.

Sen, başının üzerinde ekmek tepsisinde hamur sabah kalkıp Şeker Usta'nın Fırını'na ekmek pişirmek için gönderilmedin. Baban, Ramazan günleri "Baş Ailesinden" yirmi beş kuruşa aldığı bir buz kalıbını ipe bağlayıp eve götürmemiştir.

Biz çocuklar, o gün sizin her gün yediğiniz ekmeğe "çarşı ekmeği, beyaz ekmek, cici mama" derdik. Hasta ziyaretine giden anne ve babalarımız "tırnaklı içinde un helvası" götürürlerdi. İmrenerek bakardık tırnaklı ile helvaya. Köfteyi, bifteği, pirzolayı bilmezdik. Kurban Bayramı’nda eti görürdük evlerimizde. Çarşıdan salata, marul, domates, nane, maydanoz, pırasa, lahana, pazı almazdık. Hepsi olurdu bahçemizde. İncir zamanı incir, üzüm zamanı üzüm, karayemiş zamanı karayemişi çıkar ağaçtan yerdik. Beyaz çarşaf üzerine dut silkelerdik. Annelerimiz kaynatır, pekmez yapar, hasta olduğumuzda içirirlerdi bizlere. Siyah önlüklerimiz vardı. Saman yapraklı defterlerimiz. Kalemimizin ucunu evde bıçakla açardık, silgimiz ve kalemtıraş her çocukta olmazdı.

Kumbaramız olurdu tenekeden. Daha zengin olanlara İş Bankası özel kumbara verirdi. Para biriktirirdik beş kuruş, on kuruş. Yirmi beş kuruş verilince çok sevinirdik. Küçücük bir kuruşlar vardı. Yani kırk para. Bir tane kaynana şekeri alırdı. Kaynana şekerini ya Mollanın Hüseyin'den alırdık ya da Tuzakçı Ali'den. Bir lokum beş kuruştu. İki bisküvi arası bir lokumu on kuruşa verirdi okulda hademe olan Ziya Abi. Bazı çocuklar ceplerinde çarşaf çarşaf Rus Manatları taşırlardı. Üzerlerinde ya Katerina'nın ya Petro'nun veya Aleksandr'ın resimleri vardı. İstanbul'a sığınan Beyaz Ruslar çuvallarla bu parayı getirmişlerdi. Kilosunu üç kuruşa satmışlar ve İstanbul'dan bizim buraya da gelmişti. Bizim paralarda şimdi Atatürk var. Bir zamanlar İsmet Paşa kendi resmini koydurmuştu Atatürk'ün yerine. Çok ayıplanmış ve kınanmıştı.

Yahu nereden de geldi aklıma bu pazar sabahı çocukluk yıllarım. O anılar, sisli puslu anılar, çok çok geride kaldı. Şimdiki çocuklar her halde bunlardan bahsetmeyecek ilerideki yıllarda. Onların şimdilik ellerinde akıllı telefonlar ve oyunlar var.

Tom Miks, Teksas, Kinova çoktan öldü. Yakında galiba ölecek sinemalar. Akılda kalacak sorular: Kaça aldın bu telefonu? Bir daha çocukların ellerine geçer mi o delikli paralar? 

Bilmem, dinleyen var mı şimdi Frank Sinatra'nın meşhur ettiği o "Strangers in the Night" isimli parçayı?

Şimdi şehirlerde her metre kareye bir sanatçı mı düşüyor, yoksa onlarca sigara izmariti, balgam mı? Bu soru şu sıralar kafamı çok yoruyor. İşte o zaman ve bu zaman diyorum. Hepinize, okuyanlara selam gönderiyorum buradan.

Şunu da Sebatspor da gol makinesi diye isim yapmış Coşkun Kardeşim hatırlattı. İlave ediyorum. Salı günleri babası Akçaabat pazarından yağ ve minzi, peynir alır, Trabzonda satardı. Kara kantarlar vardı. Biz de kasa kasa üzüm satmıştık Coşkun kardeşimle. Teşekkürler hatırlattığından dolayı.

Dilimizde kalan sadece ey gidi günler.