KÖŞE BUCAK
Mehmet Salih KÖSE
Eğitim Uzmanı
BİZ BUNLARI GÖRDÜK VE YAŞADIK
Yeni yıl geldi. Bence yılın eskisi yenisi olmaz. Yıl işte, gelir geçer. Önemli olan o yıllarda yaşanmışlıklar. Hüzün, neşe, savaş, barış, sevgi, nefret...
Zannetmeyin ki yeni yıl dediğimiz farklı güzellikler getirir dünyaya. Farklılık insandan gelir. İnsan değişmeli doğruyu ve güzeli görmeli, dünyayı sevgi yumağına çevirmeli önce.
Veda edilen yılda fırtınaya tutulanlar, yeni yıldan sığınacakları sakin bir liman bekler. Bir de unutamadıklarımız var eski yıllarda kalan. Adı hep huzur olarak söylenir. Sevgi, sağlık, güzel bir ninni, belki ilk yazdığımız şiir, dinlediğimiz bir şarkı, çok güzel bir konser, seyrettiğimiz en iyi film veya tiyatro eseri gibi.
Hepimizin hayalleri vardır. Genelde insan; değişen yılda hayallerinde kurduğu dünya gerçekleşsin ister. Her insanın felsefesi kendine göre. Her insanın yaşamak istediği ayrı bir düzen. Tek ortak yanımız, -bizde çok insan ve çok düşünce olsa da- “Bayrak tek, Vatan tek”. Ortak istek kavgasız bir dünya, barış ve sevgi. Benim temennim giden yılın götürdükleri değil gelen yılın getirdikleri sizlerde ömür boyu kalsın.
Benim de isteğim var: Daha iyi bir dünya... Bir de sizler için hayallerinizin çıkmaz sokakta kalmamasını isterim. Ya gençlere tavsiyem?.. Açın gözlerinizi. Aydınlık yollarda yürüyün. Taş değmesin ayağınıza. Gözlerinizi elinizdeki en pahalı veya ucuz telefonlardan alı koyun. Biraz da sanata, kültüre ve araştırmaya zaman ayırın; kitap okuyun, "Nutuk" okuyun, "Gençliğe Hitabe" ne diyor sizlere, bir düşünün. Güzel adımlar atın yarınlara. Şairlerimiz, fikir adamlarımız, bilim adamlarımız ne söylüyor sizlere araştırın ve bulun. En güzel sabah makamındaki ezan sesi ile başlayın güne. Gördüğünüz her arkadaşınıza komşunuza günaydın demekte, selam vermekte cimri olmayın. Yarınlara güneş olun.
Ben bu cümlelerden sonra siz gençlerin bilmediği, yaşamadığı Karadeniz'de yaşanılmış bazı olayları hatırlatacağım. Bir yılbaşı hediyesi olarak kabul edin ve yerleştirin kültür dünyanıza. Benim yazdıklarımı, hayatınızda bilmediklerinizi yadırgamayın. Bunlar bu toplumda yaşanmış ve hala bazı yörelerde kalıntıları var. Masal anlatıyorum zannetmeyin anlattıklarım bu coğrafyada yaşanmışlıklar. Belki bazılarına gülecek, bazılarına da “böyle şeyler olmuş mu” diyeceksiniz.
Böyle bir yaşanmışlık vardı Karadeniz'de. Günahı ile sevabı ile bizlere ait. İster batıl inanç de, istersen gelenek. Bizler siyah beyaz günlerin gençleri olduk. Bu sebeple ne siyahı saklarız ne de beyazı abartırız. Sizler de bizim yaşadığımız, “eski yıllar” dediğiniz zamanda, neler yapıyorduk, neler yaşattık bilin istedim.
Bizim eskiden iki yıl başımız vardı. Hicri yıl başı Mart ayında başlardı. Miladi yıl başı bugün olduğu gibi 1 Ocak’ta başlardı.
Hicri takvime göre yeni yılın ilk sabahı, eve ilk adım atan kişi temiz kıyafetli bir kız çocuğu olsun. Hatta bunun için komşular birbiriyle anlaşır sabah vakti güzel giydirilmiş kız çocuğu komşu evine kapısını açsın diye gönderilirdi. Eve gelen bu kız çocuğuna çeşitli hediyeler, para ve yiyecek verilirdi. Eğer çevrede kız çocuğu yoksa evin kızı güzel giydirilir, pencereden dışarı sarkıtılır, kapıdan aynı eve ilk adımını sabah erkenden atardı. Bu olay hayra yorumlanır. Böyle bir evde yıl boyunca pire olmayacağına inanılırdı. Renkli giysili bir kız çocuğu o yıl başı evin kapısını açarsa o evde yıl boyu pire eksik olmaz inancı vardı.
Yeni yılın ilk gününde dışarı evden hiçbir şey verilmez. Evin bereketi gider diye düşünülürdü. Ama dışarıdan eve bir şey gelsin istenir, bunu da hayra yorarlardı.
Yeni yılın ilk saatlerinde evin orta yerine bir buzağı, kuzu, keçi getirilir üzerine arpa, buğday veya mısır serpilir. Amaç ahırda o yıl bol doğum olsun düşüncesidir.
Yeni yılın ilk gününde yılan öldüren kimse, o yıl düşmanlarına karşı hep üstün gelirmiş.
Yeni yılın ilk gününde evden dışarı çöp atılmaz. Bunun evin bereketini götüreceğine inanılırdı.
Evin kadını bahara doğru evin tavanına çıkar. Elindeki süpürge ile sağa sola doğru vurur. Evin içinden birisi sorar: “Kız orada ne yapıyorsun?” Tavandaki kadın: “Pireleri kısırlaştırıyorum” der. Bu söylem üç kez tekrar edilir. Böylece o evde pireler üremezmiş.
Denizde çok dalga olunca, kıyıları döver ve balıkçılar balık avlamaya çıkamazlardı. Bu dalgaların kesmesi için dua okunurdu. Dalga kesme duası. Lazlar buna “zipozi” derler. Duayı bilen bir kişi çağrılır. Elinde keskin bir bıçak olur. Duayı okur, bıçağa üfler. Sonra, "Ya Rab, kesmek benden, rast getirmek senden” der ve bıçağı denizin ortasına fırlatır. O zaman dalgalar sakinleşirmiş.
Kuraklık olduğunda yağmur duasına çıkılır. Hocalar önde ve iyi bilinen, temiz ruhlu insanlar arkasında köyün veya kentin en yüksek tepesine çıkarak dua okurlar. Halk âmin der ve yağmur yağmasını beklerler. Bazı yerlerde mermer taş kırıkları toplanır ve denize dökülür. Böylece yağmur yağarmış.
Bazı ayların bazı günlerinde evde çamaşır yıkanmaz. Yıkanan çamaşır çabuk çürür veya kurumazmış. Kimi yerlerde bu tarih 30 Temmuz-8 Ağustos arasıdır. Bu tarihlerde denizde yıkanmak insan sağlığına zararlı olarak bilinir. Yıkanılırsa insan vücudunda çiller oluşurmuş. Bu günlerde ekili tarlaya da gidilmez. Çürük ayı denir ve ekilen bitki toprak altında çürürmüş. Bunun için tarlanın orta yerine bakır bir kap konur, bu da çürüme uğursuzluğunu giderirmiş. Aynı tarihler arasında bilinmeyen bir günde kavurucu bir rüzgâr eseceğine inanılır. Bu sebeple önlem önceden alınırmış.
Köylerde ve yaylalarda meralarda otlayan ev hayvanları akşam eve dönmeyince, kurtlara, çakallara, ayılara yem olmasın diye canavarların ağzını bağlatırlarmış. Cinci hoca kara saplı bıçağını kınından ağır ağır çıkarır, dua okur, üfler, kınına ters yüz olarak yerleştirir. Böylece canavarların ağzı bağlanır, eve gelmeyen hayvanları yemezmiş. Sahibi gündüz arar bulur evine getirir.
Mısır tarlalarını, patates tarlalarını domuzlardan korumak için dua okutulur. Deniz kenarından taşlar alınır. Bunlar hocaya okutulur ve okutulmuş taşlar tarlanın çeşitli yerlerine serpilir, gömülür. Domuzlar bu tarlaya yanaşmazmış. Birbirine düşman tavır içinde olan komşular okunmuş bu tarlayı yine hocaya okutarak okunmuşluğunu bozar ve tarlayı domuzlar yerlermiş.
Cuma günü tarlaya gidilmez. Bazı yörelerde bu gün Pazar günüdür. Çünkü o gün ibadet günü sayıldığı gibi aynı zamanda dinlenme günüdür. Bu günlerde ev temeli atmak doğru olarak görülür. Ayrıca fidan dikmek uğurlu sayılır.
Pazartesi günü yola çıkma, Salı günü kavga ve hasetlik, Çarşamba günü önemsiz ve basit, Perşembe günü emanete eşya verilmeme, Cuma günü ibadet ve temiz elbise giyme, Cumartesi günü verimli iş günleri olarak bilinir.
Köylerde kızlar bir evde toplanır. Ama mutlaka sayı tek olmalıdır. İçlerinden birine görev verilir. Gider yedi evden gizlice bir miktar tuz aşırır. Mısır ekmeği yoğrulurken içine atılır. Çok tuzlu bir çörek yapılır. Bu ekmek yenilir ve uykuya yatırılır. Uyurken çok susayan kızın gece gördüğü rüya daha sonra yorumlanır. Eğer kız rüyasında kendi eliyle su içiyorsa kısmeti bağlı demektir. Tanıdık bir genç ona su veriyorsa onun kısmeti bu gençtir. Eğer su veren genci tanımıyorsa, yabancıysa kızın kısmeti dışarıdan gelecek demektir.
Bazı yerlerde bu yumurta ile yapılır. Bol tuzlu yumurta kırlarda yenilir. Eve gelince “kısmetimi rüyamda göreyim” diye dua edilir. Rüyada gördükleri genç gelecekte eşleri olacağına inanırlar.
Cin ve peri masalları vardır. Aynı zamanda bunların su kenarlarında yaşadıklarına inanılır. Gören insan olursa hasta olur. Korkup hasta olan insanı iyileştirmek için yedi ayrı değirmen arkından su alınır. İyice kızdırılmış ocak içindeki tereğe dökülür. Hasta çıkan buhar üzerine tutulur, tütsülenir. Baca zinciri yerinden indirilir. Hastanın çevresinde dolaştırılır. Bu zincir hastanın yatağına daire şeklinde serilir ve hasta bu zincirin orta yerine oturtulur. Artık cin korkusundan gidermiş. Bu da yararlı olmazsa nefesi güçlü bir hocaya hasta okutulurmuş.
Cin öldürme silah sıkma, bıçak atma, zincirle cin bağlama şeklinde de olurmuş.
Karadeniz'de lodos çıkınca balıkçılar denize açılamaz. Balıkçıların en çok çekindikleri rüzgar lodostur. Bir balıkçı denizdeyse ve lodos çıkmışsa evin kız çocuğunu alır sahile götürür. Kız çocuğu sahilde eteklerini toplar, beli üzerinde birbirine kavuşturur ve düğümler. Bunu yaparken de "Tanrım yalvarıyorum, rüzgârı kes" sözünü üç kez tekrarlar. Rüzgâr kesilirmiş.
Mahallede top oynayan çocuklar yağmur yağınca oyunu bırakmak zorunda olduklarından yağmurun durması için iki çayır otunu birbirine bağlar; “yağmur dur, yağmur dur, yağmur dur” der ve bir parça otu alır ağır bir taşın altına koyarlar. Yağmur dururmuş.
Köpeğin uzun uzun uluması iyi getirilmez, haneden birinin öleceğine inanılırdı. Köpek azarlanır hatta bazı yerlerde susmazsa öldürülürdü. Erkek çakalın uluması ölüm habercisidir. Ölümden korunmak için ateşe bir miktar tuz atılır. Karga veya ağaç kakan kesik kesik bağırıyorsa iyiye alamet değildir. Hemen “şerrinden koru” denilir. Hatta bazı yerlerde “hayır haber, hayır haber, hayırlıysa bir daha öt” denilir. Horoz gece yarısı öterse savaş çıkacak demektir. Ay tutulunca, “ay güneşte savaşa yenildi” denilir. Havaya silah sıkılır. Dua edilir. Kuduz köpek ısırmışsa o kişiye o gece ve kırkıncı gece sabaha kadar uyku uyutulmaz. Bunu başarmak için eğlence tertip edilir. Baykuş ötmesi uğursuz sayılır. O evden bir cenaze çıkacaktır denilir.
Hamile kadının evinin üzerinde kartal dolaşır ve öterse çocuğu erkek olacak demektir.
Hadi burada keselim. Bu yıl başında birkaç bilmece sorarak bu uzun sohbeti kapatalım. -Avuç içinde boy atar. -Başı kapı önünde kuyruğu dünyanın sonunda.-Siyah yem yer, öküz gibi böğürür. -Dört adam bir kuyuya su taşır. -Dışı tas, içi atlas. -Bir keçim var benim, herkes onun sözüne inanır. -Gider ormanda köpek gibi havlar, döner eve sessizce yatar uyur. -Baldan tatlı, şekerden tatlı, teraziyle tartılmaz, çarşıda satılmaz. -Taştandır, ağaçtandır, yediği hamur, herkes doyar o bir türlü doymaz. -Gece uykuda, gündüz askıda.
Bakın yıllar dedik. Uzattıkça uzattık. Eskiden diye bitiriyoruz. Yıllar çok şeyler biriktirmiş içimizde kimi doğru kimi yanlış. Ben de bu yeni yılın hatırına yazdım işte. Eskiden diye başlıyorsa cümleler oturup dinlemek geliyor içimizden. Herkes kendi dünyasında kalsın ama kavga etmeden, sevgiyle yaşasın. Çok hikayelerimiz var anlatılacak ve yazılacak. Birikmiş durur içimizde. Bilmem yeterli gelir mi yıllar?
Biliyorum 2023 yılı galiba biraz zorlu geçecek. Seçim var ya. İsterim ki tüm sözler doğru söylensin, kelimeler dokunmasın ve incitmesin.
Bir yılı tükettik. Gelecek yıl güzel yaşama, sanat yılımız olsun. Bilhassa da çevre kirletilmesin, kadınlar öldürülmesin, masum çocuklar tacize uğramasın, çocuklar okutulsun, kör kuyulara atılmasın.
Yıllar gelir, yıllar gider. Gönlünde sevgi olmayan gözden düşer. Hüzün unutulur gider, yeter ki güzellikler yeşersin.
Ben bu hafta içimden geldiği gibi yazıyorum. Eski de bugün de ve yarın da hep bizim içindi. Küçücük de olsa gözyaşları dökülmesin gözlerinizden. Hiçbir insanı gözlerimizden silmeden, güzel yollarda el ele, kardeşçe yürüyelim.
Attığınız her adımda güzel izleriniz olsun. Kırmadan dökmeden bir seçim süreci geçirelim. Hiçbir kötü sözü, lekeyi sonradan gözyaşı bile temizlemiyor. Adınızı andıklarımdan olun. Unvanlar, para pul, mevki makam umurumda değil. Acı çalmasın kapınızı. Hepinize güzel günler, iyi yıllar. Yeni yılınız kutlu olsun güzel insanlar.
Siz kusuruma bakmayın. Dost sohbeti bizimkisi. Yeter ki gazete yer ayırsın bize. Bir şeyler karalıyoruz kendimizce. Upuzun bir yazı için yılbaşını seçtim. Belki okur, bulmacalara cevap bulursunuz.