Abbas YOLCU

Tarih: 19.02.2020 10:54 Güncelleme: 19.02.2020 10:54

‘BİR ZAMANLAR MÂZÎYE BAK’


 

‘BİR ZAMANLAR MÂZÎYE BAK’

Meşhûr deyimdir: ’Benim oğlum bina okur, döner, döner yine okur.’ (Meraklısı için not: Bina, Arapça öğrenmek isteyenlere okutulan dilbilgisi kitaplarından birinin adıdır, diyorlar.)

Bu deyimin, zihninde oluşturduğu düşünceleri, ardı arkası kesilmeden bakkala, manava, kayıkçıya, kalaycıya, mahrûkatçıya, yoldan geçene anlatan kişi için kullanıldığı rivâyet edilmektedir.

Abuzittin denilince akla bu deyim geliyor, nedense.

Zira Abuzittin, içinde yaşadığı topluluğun tarihinde nal sesleri, kılıç şakırtıları, zaferden zafere koşan şanlı ordular, ehl-i sâlibin tepesine indirilen gumbuzlar… Hak, hukuk, adâlet, insâf, merhamet, nezâket, zerâfet, sınırsız bir bilgi birikimi yani diğer bir ifâde ile eşi ve benzeri görülmemiş entelektüalizm… medenî bir toplum, estetikte tavan yapmış mimarî. Kılıç, kalkan, yay, ok ve sadak…

Abuzittin, senelerden beri hamâset anlatıyor. Bıkmadan usanmadan…

Haliyle insan, gurur duymadan edemiyor ve diyor ki: ’Biz neymişiz be abi! Vay beeee.’

Şairin dediği gibi:

‘Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz / Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz. / Kapkaranlıkken bütün afâkıyyeti insaniyyetin / Nur olup fışkırmışız da sinesinden zulmetin.’

Sonra bu hasletler, vatan hainleri tarafından birer birer sökülüp atılmış, yerine düşmanların içselleştirdiği prensipler konulmuştur.

Böylece bir zulûm başlatılmıştır.

Bu zulmü ber hava etmek lâzımdır. Onun için Abuzittin’in tavsiye ettiği yüz adet kitap okunmalıdır.

Üzeri küllenenen medeniyet, tekrar gün ışığına çıkarılmalıdır. Bunun için ‘gelecek on yılda gelecek yüz yılın temellerinin atılacağı dindar bir nesil yetiştirilmelidir. Aynı zamanda bu nesil, bir zamanlar şair, muharrir, mütefekkir ve hattâ müverrihin de buyurduğu üzere dininin, dilinin, kininin, târihinin, ırzının davâcısı olmalıdır Bu dindar neslin omurgası ehl-i sünnet itikadı ile varlıklarını devam ettirmeye çalışan tarikatlardır…’

Ayrıca Abuzittin, hiç kimsenin adamı olmadığını, yine bir başka şairin dediği gibi ‘

‘Kimseden ümmîd-i feyz etmem, dilenmem perr-ü-bâl / Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tâirim ,/ İnhinâ tavk-ı esâretten girandır boynuma; / Fikri hür, irfanı hür, vicdânı hür bir şâirim.(Kimseden Bir Fayda Ummam /  Kendi boşluk, kendi gök kubbemde kendim gezginim./ Bir eğik baş bir boyunduruktan ağırdır boynuma; /Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.)’

bir kişilik sahibi olduğunu beyân buyuruyor.

Yani Abuzittin, ‘yardan da serden de geçemiyor.’

Kapısında bekleyip, kendisinin çanağına ufak tefek ekmek kırıntıları döken mal ve mülk sahibinin senelerdenberi ne tür akçeli işler evirip çevirdiğini sorgulamayan veya sorgulayamayan Abuzittin’in anlattıklarına halk ağzıyla ‘it osuruğu’ deniliyor.

Ama hamâset… Ama gaz vermek… Ama ahalinin her gün yeni bir ümitle her gün geleceğe yönelik parlak, ışıltılı vaadlerle avutularak gaza getirilmesi için graphomanlara ihtiyaç olduğu söyleniyor.

 Meselâ diyor ki:

 ‘...Bu toplum, kendisine dayatılan, üzerinde “yapıştırma bıyık” gibi duran, bizi Batılıların palyaçolarına dönüştüren İslâm-dışı kimlikleri reddetmezse, Batılıların fiilen işgal etmesine gerek kalmadan bu ülkenin işgal edilmesi gerçeğe dönüşecektir: Zihinleri işgal edilen, celladına âşık hâle gelen bir toplum, bu toprakları Batılılara peşkeş çekecektir!’

Meselâ yine diyor ki:

‘…Ülkenin kapsamlı bir restorasyon projesine ihtiyacı var: Bu restorasyon projesinin iki ana ekseni olmalı mutlaka: Birinci eksen, dışarıdan gelen saldırıları püskürtmemizi kolaylaştıracak güçlü bir savunma sanayisinin geliştirilmesi. Bu konuda ciddi mesafeler alındı…’

‘İkinci eksen, içerde, ülkenin önünü açacak insanlar başta olmak üzere, ülkenin genç kuşaklarının güçlü bir medeniyet fikrine, iddiasına ve rüyasına sahip olarak yetiştirilmesi. Bu konuda, tam anlamıyla fiyasko ile karşı karşıyayız…’

‘…Genç kuşakları kaybediyoruz!’

‘Savunma sanayisi…’ nde olduğu gibi  (sanayisi) ifâdesini kullanan bir sosyal bilimci için kitap ‘dilini bilmeyen bir teresin sosyal bilimler alanında başkalarına aktarabileceği hiçbir düşünce ve bilgisi olamayacağını…’belirtmişti.

Ama Abuzittin’in yaşadığı coğrafya, şair, muharrir hattâ mütefekkire ait dörtlükte izah edildiği üzere ‘Bıçak soksan gölgeme / Sıcacık kanım damlar / Gir de bir bak ülkeme / Başsız başsız adamlar)la dolu. Onun için  (sanayisi ) deyince ‘onun yediği kavunun tadı değişmiyor.’ Sadece dilinin… davâcısı bir gençlik’ yetiştirme hususunda Abuzittin’e seneler önce sorulan soruyu sormak gerekiyor:

Ya Abuzittin!

‘Senede bir buçuk milyon çocuk fazlası, gündebeş milyon kilo dışkı ilemi gelecek yüzyılın dindar ve kindar nesillerini yetiştireceksiniz?

Abuzittin’e ‘Bir zamanlar mâzîye bak, ne kadar şendik / İkimizin mes’ud olmak emeli vardı. ‘şarkısını dinlemesi tavsiye olunur.