Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 15.08.2019 11:22 Güncelleme: 15.08.2019 11:22

İSTERDİM Kİ...


İSTERDİM Kİ...

Bayram günleri. Paylaşma, yakınlaşma, verici olma, mutluluk saçma günleri. Affetme, bağışlama saatleri. İnsandaki temel duygu olan sevginin zirveye çıktığı anlardır bayram günleri. Hayatın mücadele değil yardımlaşma olduğunu daha iyi anladığımız dakikalardır bu günler.

Ama bugünler aynı zamanda düşünme günleridir. Neyi mi düşünmek? Evreni, güzel olanı, doğayı, insanı, Bayramın yarattığı güzellikleri, üretmeyi, görevi, idare etmeyi, yönetmeyi, dünyanın içine düştüğü karanlığı, evreni saran toz bulutlarını, acıları, haykırışları, mazlumları... Hatta bedenden ruhun çıkmasını... Kargaşayı, bencilliği, ekmeğe ve suya ulaşmak isteyenlerin yaşam mücadelesini.

İsterdim ki bu bayram günlerinde görevi olanlar, insanlar, bir gece vakti ışığı kapatıp başını yastığına koyduğunda şunları da düşünsün. Mesela neyi mi? Bu yazıyı yazarken bayram sonrası havaya sıkılan sadece gürültü kirliliği yapan mermileri. Ne adına, nasıl bir kutlama. Bayram kabalık mı? Gürültü mü? Bir başkasını rahatsız etmek mi? Serseri bir kurşunun masum bir insanı öldürmesi mi? Kim mi düşünecek? Önce bu aymazlığa yapan kişi. Sonra bu kentin kolluk kuvveti, görev adamları. Çünkü Bayram huzur demektir. Güvenli bir ortam demektir.

İsterdim ki bu bayram günü sokaklar pırıl pırıl olsun, çöpler sağa sola savrulmasın. Ama heyhat. Bayram namazından çıkınca insanı karşılayan çöpler, kirli üst ve alt geçitleri, bankalarını önünde yere atılmış kâğıtlar, yere atılan poşetler. Kim mi düşünecek? Önce yerel yöneticiler. Bu kenti güzelleştireceğim diye sahaya çıkanlar, muhtarlar, görevliler ve en önemlisi de bu kirliliği oluşturan biz insanlar.

İsterdim ki bu bayram gül suyu koksun caddeler, sokaklar. Deterjanla yıkanmış olsaydı üst geçitler, alt geçitler. Islatılsaydı çiçekler ve çimenler. Silinseydi köşelerdeki çirkin yazılar, yere atılmasaydı çöpler. Özensiz asılmasaydı Bayram Kutlama pankartları. Tebessüm etseydi mahalleler, caddeler.

İsterdim ki başını yastığa koyup da düşünseydi dolmuşçular. Neyi mi? Ayakta giden yolcunun duygusunu. Para üzerini bekleyen yolcunun çekingen, tedirgin ve gergin bekleyişini. Lüzumsuz çalınan bir korna sesinin kaç kişiyi rahatsız edişini. Durakta saatlerce araç beklemenin, araçta yer bulamamın üzüntüsünü.

İsterdim ki düşünsün kurban artıklarının etrafa yaydığı kötü kokuların dayanılmazlığını. Kimler mi? Tabi ki bu yanlışlığı yapan kurban sahipleri.

İsterdim ki düşünsün çocuğa şiddet uygulayan anne ve babalar. Babanın işten eve dönüşte çocuğun nasıl korkuyla beklediğini.

İsterdim ki düşünsün başını yastığa koyduğunda bir sivrisinek vızıltısının kendisine rahatsızlık veren insanların toplum içinde hangi eylemleriyle çevreye rahatsızlık verdiklerini.

İsterdim ki düşünsün insanlar kaşındıkça acı çeken bir köpeğin ıstırabını. Sineği, böceği, kuşu, kelebeği, örümceği bir çırpıda öldüren insanın bir kediye karşı duyduğu sevgiyi düşünsün.

İsterdim ki düşünsün, bir öğretmen, sınıfında kendisini en çok seven öğrenciyi hiçbir zaman anlayamamasını.

İsterdim ki düşünsün bir hastayı ziyaret etmenin, bir yetimin başını okşamanın karşı tarafa verdiği mutluluğu.

İsterdim ki düşünsün bazı insanların yalanlarını, politik yalanlara inanmaya başlayan insanların durumunu.

İsterdim ki düşünsün yolda caddede giderken düşen bir insanın önce duyduğu duyguyu. Acımak mı yoksa utanmak mı? Utanmak ise sebebi ne? Düşünsün.

İçinden geldiği halde babası yanında çocuğunu kucağına alıp da sevememenin, eşine el ele tutamamanın bir baba için zorluğunu. Bu geleneğin eskide kaldığını.

Bayramlar toplumsal güzellik saçan, paylaşmayı ve sevgiyi harekete geçiren güzel günlerdir. Ama bazı kentlerde bazı olumsuzluklara hala bayram günlerinde rastlamak bayramın tadını bir nebze kaçırıyor. Düşündükçe bayramların da dramatik yapılarını bazı insanlar oluşturuyor.

Hayat sofrasında insanlar koşarken böyle güzel bayramlar bazı insanları perişanlıktan ve sefillikten kurtarıyor. Çocukları sevindiriyor.

Böyle güzel bayramlarda nice güzel olaylara tanık olduk. Ne kadar da olumsuzluklar gördük ve düşündük. Yine de bu bayram güzel hikâyeleriniz olsun torunlarınıza anlatılacak. Siz bu bayram misafirlerinizi özenle karşılayın, çocukları sevindirin. Düşünmek bir kenti yönetenlere kalsın. Boğucu apartmanların içinde nefes darlığı yaşamayın. Çıkın dolaşın, ziyaret edin büyüklerinizi.

Siz mahalle yöneticileri, yerel yöneticiler bu gece ışığı söndürün ve başınızı yastığa koyun ve düşünün. Bu mahalleyi bu kenti ne kadar bu güzel bayrama hazırladık? Düşündükçe yattığınız yerde kıvranıyorsanız bir sorun var demektir. Hiç değilse aynı hataları 30 Ağustos Zafer Bayramında bir daha yaşamayın. İnsanlar yanlışlıkları tekrar etmez ve yanlışa doğru gitmez. Bir canlı organizma gibi olan kentler de kendilerini yaşatacak güzel ortamları sizlerden bekler. Düşünmek vicdan muhasebesi yapmaktır. Bu bayramlar kentlerin renklerini çoğaldığı yanlışlıkların silikleştiği anlar olmalıdır.

Herkesin bayramı kutlu olsun.