Abbas YOLCU

Tarih: 28.08.2018 15:58 Güncelleme: 28.08.2018 15:58

GÜVEÇTE BADEM


KIRK AMBAR

Abbas Yolcu

ayenihaber@hotmail.com

 

GÜVEÇTE BADEM

“...Dünyanın yeni bir ekonomik modele ihtiyacı var. Yaratıcı, kâinât ve insan arasındaki hiyerarşik ilişkiyi bozmayacak bir dünya-hayat tasavvuruna dayalı yeni bir ekonomiye. Geçmişte, böyle bir modeli, biz Müslümanlar olarak en son Osmanlı’yla küresel ölçekte gerçekleştirdik: Fas’tan Malezya’ya kadar, Hazar Havzası’ndan Afrika’nın içlerine kadar gerçek anlamda ilk küreselleşme modelini geliştirdiğimiz, sömürüye değil adalete dayalı bir ekonomi modeliydi bu.

“Endüstri çağında Osmanlı ekonomi modeli elbette uygulanamaz; ama Osmanlı siyaset ve dünya modeli üzerinden adalete, hakkaniyete ve ticarî serbestiyete dayalı yeni bir iktisat modeli geliştirilebilir.”

Öyle diyor, Abuzittin.

Acaba?

Acaba Abuzittin’in hayâl dünyasında kurguladığı asr-ı saadet, yine ve yeniden  bu “maniki dünya” üzerinde hayat bulabilir mi? Ve onu gerçekleştirecek Zaloğlu Rüstem, bu coğrafyada veya diğer coğrafyalarda analar tarafından doğurulabilir mi? Ayrıca Zaloğlu Rüstem’in gerçekleştireceği varsayılan asr-ı saadetin ekonomik ilişkilerde bulunan fertlerinin çoğunluğu,”yaratıcı, kainat ve insan arasındaki hiyerarşik ilişkinin” sâfiyetine dokunmadan  rahat edebilir mi?

Ve daha mühimi, Abuzittin’in hürmette kusur etmediği müslümanlar, şanlı mâzîlerinde gerçekten adalete dayalı bir ekonomi modeli geliştirmiş miydiler?

Meselâ Abuzittin’in hürmetlerini esirgemediği şanlı mâzîdeki halife-i rûy-i zemîn hazerâtının tıkındığı güveçte badem, kayısı, rezaki üzümü, bal, tarçın, limon suyu ile tatlandırılmış köy pilicinin varoluşuna katkıda bulunan tarım ve hayvancılık sektöründeki emekçilerin millî gelirden paylarına düşen miktar ne kadardı?

Yahut kafasında birikmiş bitleri ile “ bahtı kavi, talihi yâr”olan muhterem damat paşa hazretlerinin, “ol adâlet mülkünde”  iki milyon yetmiş sekiz bin düka altını, yüz otuz çift altın üzengi, bin yedi yüz köle, iki bin dokuz yüz at, bin yüz altı deve, yüz gümüşlü eyer, sekiz yüz on beş çiftlik, dört yüz yetmiş altı su değirmeni sahibi olması, hangi âdil düzenin esasları arasında bulunuyordu? 

Veyahut muhterem ve muazzez ve müberra ve mücellâ zıllullah-ı fi’l-arz efendilerinin beslenmesi için hazırlanan zerdeye konulan pirinç, hangi bataklıkta, hangi reayâ tarafından istihsal ediliyordu?

Diğer taraftan yüce tanrının yeryüzündeki gölgesi diye anılan ulu şahsiyetlerin harem adı verilen özel bölmelerindeki câriye vasıflı kızlar, o hareme ne şekilde intikal ediyordu? Oralara intikal eden kızlar, gönüllü olarak mı intikal ettiriliyordu? Buna binaen esir pazarlarında bir takım milletlere ait kızların câriye adı altında satılması, hangi dinin ve hangi ahlâkın ve hangi vicdanın gereği oluyordu?

Yani kızların ve kadınların câriye diye satılması ve satın alınması, öteberi işlerinde istihdam edilmesi, ayrıca arzu edildiğinde düdüklenmesi eylemleri de âdil ekonomik düzenin bir parçası sayılır mıydı?

Kelâmın neticesi ,dini bütünlerin ekonomi ile ilgili muamelelerinin analizi şu neticeyi veriyor:

Ekonominin söz konusu olduğu durumlarda din, peygamber, kitap, inanç, ahlâk, namus, fazilet, vicdan ve adâlet gibi içi özellikle dini bütünler tarafından boşaltılarak bir zarftan ibâret kalmış kavramlar, sermâye olarak istismar edilmektedir.

Demek ki Abuzittin’in “vasfettiği diber”,onun şanlı tarihi içinde yer almamaktadır.

Ve rivâyet edilir ki beşerin arz üzerindeki mümeyyiz vasfı homme-economicus oluşudur.

Din, vatan, millet, bayrak, estek  ve köstek uğruna oturarak(tan) kahramanlık söylemlerinde bulunanlar, Hacı Bayram Velî’nin müridanına benziyor.”Hadi,o zaman eller cebe,bedenler kan dökmeye” denildiğinde  vatanseverlerin ve bayrak için öleceklerin hamamböceklerine istihale ederek izbelere saklandığına şahit olunması bakımından…

Bu durumda;

Abuzittin’in bugün anlam yüklediği adâlet, şairin şiirinde bahsettiği dünkü adâlete benziyor:

“…Mektepte yuvalanmış / Diplomalı cehâlet./ Bir şarkıcı kadındır / Gazinoda Adâlet…”

Ancak Abuzittin, entelektüelliğine devam ediyor. Hâlâ...