Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 24.08.2018 15:52 Güncelleme: 24.08.2018 15:52

YİTİK BAYRAMLAR


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 

YİTİK BAYRAMLAR

Önce Kurban Bayramınızı şimdiden kutlarım. Sonra düşerim “yitik bayramlar”ın peşine...

Bir zamanlar doğduğum ve büyüdüğüm şehir küçüktü. Sokakları vardı küçük küçük, caddeleri vardı iki tane. Mahalleleri vardı köyleri vardı. Yoksul ama içten. Selam alıp selam veren. Çoğu insanları cami avlularında buluşur konuşur ve dertleşirdi. Bir iki parkı vardı yeşil mi yeşil.

Küçük şehrimin o zamanlar büyük değerleri vardı. Bayramlar. Bilhassa Ramazan ve Kurban. Bana göre bu bayramlar şu sıralar bayağı yitik. Artık ruhuyla yaşanmıyor bayramlar. Baksanıza trafiğe. İnsanlar bayram günleri çıkıyorlar gezmeye. Büyük kentler boşalıyor, trafik allak bullak.

Ama öyle miydi eski bayramlar. Önümüz Kurban Bayramı. Hani neden boyalı değil koyunlar ve koçlar. Ayliya'da kurbanlık koyunları otlatmıyor çocuklar. Hatta benim koçum seninkinden büyük senin koyununu benimki döver iddiasında bulunmuyorlar.

Kaç evin giriş kısmında takılıdır koçboynuzu, uğur getirsin diye? Kaç evin gövdesine yapıştırılmıştır tuzlanmış koyun postu, kurusun üzerinde namaz kılınsın diye? Hani nerede mahallelerde börek, helva kokusu? Kaç kişi sokakta çocuklara veriyor harçlık, nerede eridi kaynana, akide şekerleri? Haman Çimeni’nde, Trabzon’da Kabak Meydanı'nda kurulmuyor dönme dolaplar. Rasim'in üç tekerlekli kiralık bisikleti nereye gitti? Hani nerede sinemalar? Bir hafta önceden oynayacak Malkoçoğlu, Kara Murat, Erol Taş, Hayati Hamza filmlerinin afişleri? Çocukların harçlıkları biriktirip arkası açık pikapla yirmi beş kuruşa Trabzon'a sinemaya gidişler. Konak, Mehtap, Melek, As Sinemaları yok. Akçaabat’ta ise üniversite var sinema şimdi yok.

“Yitik Bayramlar” dedik. Belki şöyle demeliydik, yitirilen değerler, erozyona uğrayan kültürler. Neden mi? Yüzünü Arnavut kaldırımlı sokağa çevirmiş önlerinde çeşit çeşit çiçeklerle süslü taş evlerden gelmiyor paça kelle kokuları. Çocuklar ellerinde torbalar çalmıyor ahşap kapılarda duran desenli tokmakları ve ellerini öperek bahşiş alamıyorlar. Çünkü ne kapı kaldı, ne tokmak. Evler üst üste, demir kapılar kitli. Bayramlık elbiseler dikmiyor mahalledeki terziler. Kızlar için fırfırlı kırmızı entariler, oğlanlara kısa bacak pantolon. Zenginseniz giyinirdiniz Şenerler’den, Tonguç’tan. Fakirseniz elbiseniz Kurebi Ahmet'ten veya Haydar Usta'dan. İkram edilmiyor el yapımı ıspanaklı, maydanozlu börekler. Yok artık ayak üstü bayram sohbetleri. Cami avlusunda bayramlaşma için sıraya girmiyor insanlar. Çocuklara para dağıtmıyor zenginler. Sadece Suriyeli dilenciler. Alınan harçlıklarla Uzun Sokak'ta yenilmiyor tavukgöğsü, içilmiyor buz içerisinde gazoz. Hani nerede bir hafta önce başlatılan bayram temizliği ve yapılan yemekler, sarmalar, dolmalar, baklavalar, börekler. Hepsi hazır börekçiden.

Bayramlarda bir başka gülümserdi insanlar. Sevinç dolardı köyler, kentler. Selamın kıymetini daha iyi anlardı insanlar.

Bayramların gelişi sevindirirdi insanları, gidişi de üzerdi. Gelişini üç pare top atışı ile karşılanır, gidişi de üç pare top atışı ile uğurlanır, gurbettekileri buluştururdu bayramlar. Mezarlıklarda Kur'an sesi yükselir. Mezarlık ziyaretine gidenlerin ellerinde yeşil veya mavi iki adet mezar başlığı olurdu. Her bayramda yenilenirdi bu başlıklar. Bayramlar topluma bir cennet hissi verirdi. İnsanlar Allah'ın yarattığı güzellikleri Bayramlarda daha çok hissederdi. Bu nedenle mahalleyi, şehri, dağı, köyü bir güzellik kokusu sarardı. Bayramlar hayatın ahengi ve ritmi olurdu. Hastalar moral olurdu bayramlar. Ama şimdi benim çocukluğumun bayramlarının ahengini ritmini duygusunu göremiyorum. Baksanıza lüks oteller bayram geldi diye bayram yapıyorlar. Peki, nerede harçlık bekleyen küçük çocuklar, tebessüme hasret kalmış yaşlılar, hastalar.

Bugünkü Bayramlar nedense benim gönlüme eski huzuru ve ferahlığı vermiyor. Bu nedenle “yitik bayramlar” diyorum, eski bayramları düşününce. Yoksa benim gibi bayramlar da mı eskiyor?