Abbas YOLCU

Tarih: 03.07.2018 15:43 Güncelleme: 03.07.2018 15:43

KÖTÜLÜK ÜZERİNE


AYRICA

DR. SELMAN DEMİRCİ

ahengerselman@hotmail.com

 

KÖTÜLÜK ÜZERİNE

Hayvanlar kötülük yapar mı? El-cevap hayvanlar kötülük yapamazlar. Allah/Tanrı kötülük yapar mı? El-cevap Allah/Tanrı kötülük yapamaz. Bir aslan bir ceylana zarar verebilir. Allah da bir zelzele gönderip insanlara zarar verebilir. Ancak zarar vermek kötülük yapmak değildir. Hayvanlar bilinçsiz olduğu için, Allah/Tanrı saf bilinç olduğu için kötülük yapamaz. Kötülük ancak biraz bilinçli, biraz bilinçsiz olan insana ait bir eylemdir. Ve iyiliğin olmamasına iyilik denir.

İnsanın doğasında var olan bir şey midir kötülük? Öncelikle insanın doğasının ne olduğu üzerine konuşmak gerekir. Aslında insanın doğası üzerine yapılan genellemeler işi kolaylaştırmakta ancak toplumdan soyutlanmış bir insanın doğası üzerine fikir beyan etmek eksiktir. Köylü, kasabalı, şehirli insanın doğası aynı mıdır? Elbette farklılıklar mevcuttur. Ve bunları parantez içine alan düşünceler nakıstır. Örneğin köylü insan daha çok fizik gücü üzerine yoğunlaşan, hile-hurda bilmeyen, duygularını gizlemeye gerek duymadığı için tok sözlü ve bu sebeple şehirlilere göre daha kaba kabul edilen insandır. Şehirliler ticaret ile iştirak eden, duygularını ustalıkla sergileyen, köylülere göre daha içten pazarlıklı kimselerdir. Doğal olarak bunların arasında toplumun üzerlerinde etki bıraktığı farklı doğalar ön plana çıkmaktadır.

Meselenin edep/adap ile ilgili yanını ele almak için farklı milletler ile ilgili güzellik-çirkinlik algısı üzerinde durabiliriz. Örneğin bir Almanın çok çirkin olarak kabul ettiği bir şeyi bir Türk gayet normal kabul edebilir. Farklı kültürlerde farklı adaplar mevcuttur. Ancak bunların kötülük ile ilgisi yoktur. Örneğin Fransızların artık restoranlarında kürdan bulundurmuyor olmaları ve kürdan kullanmayı kaba bir davranış olarak görmeleri buna karşın bizde en azından lokantalarda muhakkak kürdan bulundurulması adap kapsamında ele alınabilir. Ancak bu meselenin kötülüğe taalluk eden bir tarafının olmadığı gayet açıktır. Ayıp olan izafidir, suç olan da izafidir ve zaman ve mekâna bağlıdır ancak günah olansa zamandan ve mekândan bağımsızdır.

18. yüzyıldan önce suç krala karşı gelmektir ve ceza ölümdür. 18. yüzyıldan sonra ise suç toplumsal sözleşmeye aykırı davranmaktır. 20. yüzyılda suç risk endeksli olarak belirlenmeye başlandı. Örneğin, yan kesicilik İstanbul’da artmaya başlamışsa onun cezası da ona göre arttırılır ama Trabzon’da çok da önemli oranda bir varlığı yoksa ceza da düşük tutulur. Ancak suçun ve cezanın bu denli göreceliğine rağmen bunların dayandığı hukuktan bağımsız bir zemin var mıdır sorusunu da irdelememiz gerekir. Adalet ve vicdan mefhumları bu noktada ön plana çıkmaktadır.

Peki, kötülük de sosyal çevreyle ilişkili bir mefhum olabilir mi? İnsan doğasından bahsederken onun toplumsal boyutuna vurgu yaptık ancak kötülüğü de bu sosyal çevreyle değişebilen bir mefhum olarak görmeye başlarsak, sosyal olanın zamansal olması, zamansal olanın, tarihsel olması gerektiği ve tarihsel olanınsa değişken olması gerektiği ile ilgili bir sonuca varmış oluruz ki bu evrensel bir iyilik/kötülük algısından uzaklaşarak, gayet sübjektif ve izafi bir telakkiye varmış oluruz.

Hukuka uygun olan iyidir, hukuka uygun olmayan kötüdür denilebilir mi? Bu daha basit bir soru oldu. Zira hukuk sürekli değişmekte oysa iyilik ve kötülük evrensel mefhumlar olması hasebiyle değişmezler. Öyleyse adalet hukukun da üzerinde bir kavramdır. İyilik ve kötülük de her zaman hukuk ile paralellik arz eden kavramlar değillerdir diyebiliriz.

Adalet nedir? Arzu gücü (şehvet), öfke gücü (gazap), düşünme gücü (akıl) gibi güçlerin hepsinin itidalli olması durumuna adalet denir. Arzu gücünün itidali iffet, düşünme gücünün itidali hikmet, öfke gücünün itidali cesarettir. Hepsinin birlikte itidalli olması adalettir. Bu kadarıyla bu yazıda kifayet edelim. Selametle...