Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 23.04.2024 11:42

MAHALLEMİN MEKTEBİ

Nereden geldi aklıma mahallemin mektebi, bilemedim. Mektep demişsem şimdiki okul değil. Her mahallenin bir mektebi olurdu eski camilerin yanında. Bu, o mahalle kültürünün bir parçasıydı.


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 

Bilhassa Ramazan geceleri, bayram sabahları dolu olurdu müşterileri. Kimi çay içerdi kimi kahve. Diğer günlerde çay ocağı kaynamaz, sadece Cuma namazlarından önce ve sonra çay ocağı çalışır. Bir de kış günleri akşam ve yatsı ezanı arası.

Gündüzleri işinde gücünde olan insanlar, akşam olunca hem namaza gelirlerdi hem de sohbete. 

Mahalle mektebi dediğim öyle çok büyük bir alanda kurulmamıştı. Ortasında bir soba, etrafta hasır iskemleler, ekâbir takımı için köşede bir sedir; yanında üç koltuk, küçük bir masa. Elektrik arada bir kesilir, yakılır dört veya beş numara gaz lambası. Çok müşteri varsa, bilhassa Ramazan geceleri hazırdır Mehmet Amca (Kuruçelik)'nın lüksü. Yakar, etraf aydınlanır. Biri çıkar karşıdan "yaşa Mehmet Amca" der, Mehmet Amca gururlanır. O zamanlar televizyon yok. Köşede eski bir radyo. O da ajans dinlemek içindir. Başka zaman açılmaz. Burası cami yanı, şarkı ve türkü dinlenmez. Varsa Cuma akşamları Kur’an, açılır radyo, dinlenilir. Saç sobada çam ve gürgen odunu çıtır çıtır yanarken çay demlenir. Ekâbirlerine oturduğu yerin arkasında asılıdır bir halı. Yan tarafta Atatürk ve mahalle muhtarlarının  resimleri. Halıya dikkat ederseniz hepsinde olduğu gibi bunda da Kâbe resmi vardır. Oturanlar iki bölümdür. Partilere göre ayrı ayrı guruplar. Adalet Partililer ayrı bir grrup, Cumhuriyet Halk Partililer ayrı bir grup. Ama sayıca Adalet Partililer çok olduklarında, daha çok onların çıkar sesi. Ara sıra birbirine laf atmalar. İnönü, Adnan Menderes ve Süleyman Demirel'in söyledikleri sözler üzerine analizler ve tahliller. Gençler, yaşlılar olunca mektepten içeri girmez. Dışarıda beklerler. Yaşlılar çaylarını içsin ve evlerine gitsin. Namazdan sonra bir miktar oturup giderler, yerlerine koşarak alır gençler. Mektebe yeni gelen her kişiye "merhaba" der; daha önce oturanlar. Mektepten içeri de selam verilerek girilir.  Sokak lambaları yanmaz o yıllar. Çoğu insan camiye ellerinde el feneri ile gelir. Mektepte üç beş genç olursa; onlar kapıya yakın oturur. Büyük gelmişse ayağa kalkılır, büyüğe yer verilir.

Mahalle mektebine bir öğretmen veya devlet büyüğü gelince o hep dinlenir. İnsanlar konuşurken birbirinin sözünü kesmemeye dikkat ederler. Bir konu tartışılmışsa, sonunda "sen ne dersin hocam" diye sorulur. Bu konu dini ise bu soru cami hocasına yönelir. Mahalle imamı çok durmaz mektepte. Namazı kıldırır evine gider. Biraz yaşlı olur o zaman imamlar. Bizim caminin müezzini gençti. Adı Ekrem Sivrikaya. Sesi de güzeldi. O yarım saat oturur ve giderdi evine. Evi yakındı camiye. Gece çok gürültü yaparsa gençler, diğer gece söylerdi" çok gürültü yaptınız uyuyamadık" der; uyarırdı gençleri. O zamanlar, hasır sandalyelerin altına fitilli barut konur patlatılır; arkadaşları korkuturlardı. Bu sanki bir modaydı. Herkes otururken kollardı oturduğu sandalyenin altını. En güzel çat çatı da Muharrem Çolak ve Hasan Seis yapardı. Hatta Sebat Gençlik maçlarında atarlar. Polisler mimlemişti onları. Maça girerken titizce arardı üstlerini. Onlar çocuklara verirlerdi çat çatları. Çocuklar, şemsiyenin içine koyar maçlara sokarlardı. Maçta alır, atarlardı yan hakemlere. Bu yüzden bir kaç defa karakola düştükleri olmuştu.

Bazı insanlar vardı. Mektepte sükunetle oturur, herkesin sözünü itina ile dinlerdi. Kendisine bir şey sorulmazsa pek lafa karışmazdı. Buna örnekti Bilal Amca. Oflu Hoca vardı bizim camide. Sonradan Maçka Müftüsü olmuştu. Beraber altı ay çalışmıştık Maçka'da. Şimdi ünlü bir beyin cerrahı hocanın ve Aydın Üniversitesi kurucusunun babası. "Aydın Hoca" derdik ona. Soyadı Aydın olduğundan. Sorulan bir sorunun cevabını bilmiyorsa, çekinmeden söylerdi "bilmiyorum", "kitaba bakayım, sonra söylerim" derdi. Sonra girerdi camiye, alırdı kuranı; okur okur ve geri döner cevap verirdi. Konu derinse evinde araştırır bir başka gece gelir cevabı verirdi. 

Mektepte konuşulan konular daha çok "dünya ahvali" ve "havadisler" olurdu. Gençler daha çok Sebat Gençlik maçlarını konuşur, tartışırlardı.

Mahalle mekteplerinde bir edep, terbiye ve üslup vardı. Sadece siyaset konuşulurken ara sıra sesli tartışmalar olurdu. Bilhassa muhalif partiler biraz seslerini yükseltirler ama daha sonra  tartıştığı kişi ile kol kola eve giderlerdi. Bazıları geçmiş hatıraları anlatır, geçmişten bahsederlerdi. Askerlikten, avcı palavralarından bahseden yok muydu? Vardı. Anlatılanlara bazen o kadar gülerlerdi ki bazı insanlar gözlerinden yaş gelirdi. Ceplerinden beyaz mendillerini çıkarırlar, burunlarını silecekmiş gibi yaparken göz yaşlarını silerlerdi.

 Çay kazanda fokur fokur kaynarken, Mehmet Amca demliğin üzerine beyaz bir havlu sererdi. Çayları daha çok Efe Mehmet Amca dağıtır. Çay dağıtırken espiri yapar, insanlara takılırdı. Efe Mehmet mahallenin düğününde, ölümünde hep vardı. Ara sıra bağırırdı; "çay demini aldı, yeni açıldı çay, çay isteyenler" der, çay isteyenlere rayihası kaybolmamış çayları dağıtırdı.

Kış günleri bir başka olurdu mahalle mektepleri. Rüzgar eser, kar yağar, camlar titrerdi. Ezan okunmaya başlayınca karşıda Ayliya ve Sarıtaş fundalıklarında çakallar ulur, köpekler de bu ulumalara katılırdı. Zaman zaman mahallenin delisi "dikdikına" dalardı içeri, hemen çıkarılırdı dışarı, gönderilirdi evine. Bazı güvercin gönüllü insanlar vardı, çıkarır gençlerin çay paralarını verirdi. Bayram sabahları erkenden açılırdı mahalle mektebi. Mektebe ilk gelen; hemen hemen sonra gelenlerin çay paralarını verir. Bayram sonrası mektep önünde bayramlaşılır ve bayram sonrası içilen çayların hesabı mahalle muhtarına ödetilirdi. Bayram sabahı kağıtlara sarılmış "fitre parası" bazı yoksul insanlara da gizli gizli verilirdi. Kimse görmesin mahcup olmasın diye. 

Mahalle mektepleri bir kültürü yaşatırdı. Hayat okuluydu. Sohbetin tadını orada yaşardın. Kelimelerin gücünü, etkili konuşmayı, espriyi, sevgiyi orada öğrenirdin.

 Bir zamanlar radyo yoktu, televizyon yoktu, sinema yoktu, bilgisayar yoktu. İnsanlar vardı, samimi ve sıcak. Sevgi doluydu içleri.

Mahalle mektepleri, mahalle kültürü artık silinip gitti. Sadece bize kalan tatlı tatlı hatıralar. Şimdi resmi oluyor bayram kutlamaları. Çoğu samimiyetten uzak.

Farkında mısınız bilmiyorum, çok hızlı değişiyoruz. Çok değerlerimize uzak düşürüyorlar bizleri. Ben mahalle mekteplerinde geçen o bayram sabahlarını, Ramazan Günlerini, tatlı sohbetleri özlüyorum. Sanki istikbal karanlık, mazi bir yoklar ülkesi. Bir cendere içindeyiz. Evren hissiz ve cansız. Dünya sağır. Birileri oynuyor bizimle, yok oluyor değerlerimiz ve kültürümüz. Apartmanlar, betonlar arasına sıkıştırılıyoruz. Gurur "para", akıl "paralıda". Siyaseti "parası olan yapar." Alkışlanan çıkarlar, çıkarlar.

Bir zamanlar mahalle mekteplerinde göz göze gönül gönüle yaşamış insanlar yok artık. Öldürmek için yapılan silahlar, çıkarılan savaşlar. İstiyorum ki o kadim kültür gelsin, Güneş doğsun, sevgi artsın. Bayram günleri Yunan Adalarına akın akın gitmesin insanlar. Mahalle Mektebinin tadına varsın.

Neyse bu konu çok su götürür. Gevezeleştim.  Özür diliyorum.

Ben orta Mahalle çocuğuyum şimdi yeller esiyor benim camimin mektebinde.