TAŞTAN VE ÇAMURDAN
‘Her kim bir eli itaatten çıkarırsa, kıyamet günü (kendini savunacak) hiçbir hücceti/delili olmadığı hâlde Allah'ın huzuruna çıkar. Ve her kim boynunda bir biat olmadığı hâlde (bir halifeye biat etmeden) ölürse, câhiliyye ölümü (gibi bir ölüm) ile ölür.’
‘Bir kimse emirinin (bağlı bulunduğu mülkî, askerî idarî amirinin) bir şeyinden hoşlanmazsa, buna sabretsin! Zira insanlardan herhangi bir kimse, sultana (devlet yetkilisine) bir karış kadar bile karşı çıksa ve bu hâlde ölse, mutlaka câhiliyye ölümü ile ölmüş olur!’
‘Kim itaatten dışarı çıkar ve cemaatten ayrılır ve bu hâlde ölürse, cahiliye ölümü ile ölür.’
Hadisler böyle…
Bazı rivâyetlerde Hazret-i Fatıma’nın, Fedek hurmalığı konusundaki anlaşmazlık sebebiyle Hazret-i Ebubekir’e biat etmediği, diğer bazı rivâyetlerde ise anlaşmazlığın giderildiği ve Hazret-i Fatıma’nın halifeye biat ettiği söylenir.
Rivâyetlerden biri:
Hazret-i Muaviye radıyallahu anh, Hazret-i Ali’ye biat etmedi. Aralarındaki nizada Hazret-i Ali haklı, Hazret-i Muaviye radıyallahu anh haksız değildi.
Bir rivâyet dahi:
Emevî halifelerinden biri tefe’ül ederek (bir çeşit fal bakmak) Kur’an-ı Kerim’de arzuladığı âyet çıkmayınca Kur’an-ı Kerîm’i öfkeyle sarayın bahçesindeki havuza fırlatıp, atmış, öfkesi geçmeyince yakınındaki muhafızın yay ve okunu alarak Kur’an-ı Kerim-i hedef yapmış ve ona ok atmış.
Başka bir rivâyet:
Adı Mansur. Abbasî halifesi. Amcasını öldürtmüş. Ebu Müslim Horasanî’yi de öldürttüğü söyleniyor. Cafer-i Sâdık’ı birkaç defa hapse attırdığı sonunda zehirleterek hayatına son verdiği iddia ediliyor. Ebu Hanife’yi hapsettirdiği, kuzeni olan İmam Mâlik’i kırbaçlattığı dillerde dolaşıyor.
Yezid adlı İslâm halifesinin mâceraları tarih kitaplarında etraflıca anlatılıyor.
Bu arada hazret-i Osman’ı yani üçüncü halifeyi evini basarak şehit edenlerin yahudi, hıristiyan, müşrik, münkir, zındık, kâfir, şamanist, şintoist, brahmanist, budist, taoist, animist, totemist, natürist, olmayıp, dini bütün müslümanlar olduğu şom ağızlılar tarafından bahse konu ediliyor.
Başka bir mübarek, muazzez ve mutahhar hattâ mücellâ İslâm halifelerinden birinin ‘fitne katlden beter olduğyçün’ oğlunu fitne çıkmasın ‘deyu’ tamuya göndermiş olup, hızını alamayarak(tan) oğlunun sabi konumundaki oğlunu da arz üzerinden kaldırarak devletin bekası uğrunda çok büyük evlât acısı ile yanıp tutuştuğunu bildiriyorlar. Dolayısıyla bu islâm halifesinin fedakârlığından ötürü kutsanması gerektiğinden bahseden dini bütünlere rastlanıyor.
İslâm halifelerinden bir diğeri, yine devletin bekasıyçün babasının sulbünden türeyen iki düzineye yakın (karındaşını hemân) kan dökmek kebâirden sayıldığı için boğdurmak suretiyle ortadan kaldırdığı, ertesi gün ise onların cenâze namazlarında ön safta yer aldığı fücur ehli tarafından hikâye ediliyor.
Diğer bir konu:
Halife şart mıdır?
Ulemaya göre halife nasbı farzdır. Maide Sûresi’nin kırk sekizinci ve kırk dokuzuncu âyetlerine binaen müminlerin başlarında halife bulunmak zarureti varmış.
Ulema-yı şerifin beyan buyurduğuna göre ‘müslümanlar, üç gün halifesiz kalırsa hepsi günahkâr olurlarmış.’
Başka bir hadis-i şerifte de ‘iki halifeye biat edilirse ikincisini öldürün’ buyurulmuş olup, bu hadis-i şerifin Muslim’in Sahih’inde bin sekiz yüz elli üç numarada kayıtlı olduğuna rastlanıyormuş.
Bütün bunlardan anlaşıldığına göre mü’minlerin başına bir halife geçirmek gerekiyor.
Ancak bu halife-i mü’mininin, rûy-i zemînin, “eğri kılınç” mı kuşanacağı yoksa Smith&Wesson marka (dabanca) mı taşıyacağının vuzuha kavuşturulması icâb ediyor.
Ayrıca dünden bugüne halifelerin kılık kıyafetlerinde çeşitliliğe rastlanıyor. İlk dönemde halifeler entari giyiyorlar, ama altlarına muhtemelen don giymiyorlardı. Sonra şalvar giymeye başlayan halifelerin bazılarının sarıklarında sorguçlar vardı. Daha sonra kafalarına püsküllü fes geçiren ve pantolon giyen hulefa-i mü’minin ve müslimîn pantolonlarının altına pamuklu don giydikleri tahmin olunuyor.
Gelecek mutlu günler ve seneler için başa geçirilecek halifenin takım elbise giyip, kravat veya papyon kullanmasının şeriat-ı garra-i ahmediyye açısından bir mahzuru bulunup, bulunmadığının ulema tarafından mü’min kullara ilân edilmesi elzem gibi görünüyor.
İslâmsal bir halifenin ferman buyuracağı emirnâmeleri, şimdilerde fevt olmuş bulunan bir halife âşığı müverrihin beyânı ile kutsal (İslâm yazısı) olarak el ile mi yazacağı yoksa gayri müslimlerin icâdı olan alât ve edavât ile mi kayda geçeceği merak ediliyor.
Bu arada Abuzittin, emperyalizmin kucağına oturtulmuş bir halifeyi kat’i surette tasvip etmediğini ‘ilânen duyurmuş’ bulunuyor.
Ama Abuzittin’in görüşleri mü’minleri bağlamaz.
Halife olsun da isterse (daşdan, çamurdan neyim ossun.)
Hamdolsun.