Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 28.02.2023 23:30

BİR MARTININ HATIRLATTIĞI

Facebook Twitter Linked-in

KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 

BİR MARTININ HATIRLATTIĞI

Bu sabah yağmur yağıyor. Bir martı gördüm soğuk havada hür dolaşıyor göklerde. Belki yem bulmak için belki de yıkanmak niyetiyle dalıyor soğuk suların maviliklerine. Bir tarafta haberleri izliyorum. Gördüğüm manzara karşısında acı bir bıçak sokuluyor  kalbime.

Hava soğuk. Çıksam mı dışarı çıkmasam mı? Bekler mi arkadaşlar? Balkona çıkıyorum. Önümden saçları dalga dalga uçuruyor rüzgâr. Deniz hâlâ çekiyor derelerin taşıdığı toprağın çilesini.  Bir başka martı gördüm dere ağzında, söyleşiyor güvercinlerle, kuşlarla. Ama gözü uyanık, kaçmasın istiyor karnını doyuracak küçük bir balık.

 Vazgeçiyorum dışarı çıkmaktan. Oturuyorum klavyenin başına, dalıyorum gönlümün yaylasına. Dün, bugün, yarın diyorum. Bilmem olur mu yarın? Yarın diyenler nasıl da acı yakalandılar deprem dalgasına. Beklentileri, ümitleri, hatıraları söndüler, uçtular gittiler karanlık bir dünyaya. Şimdi enkaz başına oturmuş o baba, cansız elini almış kızının, dalmış acı deryasına. Avucunu okşadı. Sevdi sevdi. Toz bulutları bir daha yükseldi gökyüzüne. Kulak vermez oldu homurdayan dozerin sesine. Minik yavruya takıldı gözleri. Görünen küçük bir cansız kol olsa da. Sevgiler, çiçek çiçektir gönülde. Hele de bir tomurcuk gül kalmışsa bir beton altında. Yoksul, o kara gözden karlara inat yine yağmur yağacak. Bilinmez o baba için bundan sonra nasıl bir dünya doğacak? hâlâ bu ateşten habersiz bazı yürekler var. O meçhul babanın gözleri derinlere, uzaklara bakıyordu. Dayanamadım kapattım televizyonu, kendi dünyama daldım.

Dün bir dost bir söz söyledi bana. Ona cevap olarak bir yazı yazdım. Sonra dost üzülür, dostluk bozulmasın diye sildim attım.

Canım dünya... Güzellikler, renkler, sevgi susunca kimler konuşuyor? Bütün renkler doğada. Bekleyin yakında bahar bizlere sunacak. Bir de bu renkleri sunan doğaya biraz saygılı olsak. Baksanıza bütün tadın toprakta, gökyüzünde ve denizde olduğunu nasıl kavramış kanat çırpan kuşlar. Deprem altında kalan çocuklar da severdi cıvıl cıvıl öten kuşları. Ama kuşlar var çocuklar yok. İnsanla daha güzel olur gökyüzü, hele de çocuklar olursa.

Hâlâ ellerim klavyede, gözlerim dışarıda. Deniz çakıl taşlarını yeni taşımış sahile, beyaz köpükler içinde. Aklımda bir soru: Bu sahilin kumlarını taşıyanlar, denizin kara kumunu çalanlar nerede kullanacak bu kumları? Parklarda mı, yollar da mı yoksa köylerde ev yapmakta mı? Nereden de gelir aklıma böyle abuk subuk sorular?

Asıl sormam gereken soru şu: Şu deniz kenarında dolaşan sokak hayvanları, kediler, köpekler nereden ve ne ile besleniyorlar? Bu soruyu yazarken bir baktım köşeden dönüyor Ercüment Kânoğlu. Bir zamanlar Akçaabat'ın en zenginiydi. Fır dönüyordu etrafında insanlar. İflas edince kendini doğaya ve sokak hayvanlarına adadı. Güzel de bir gönlü var. Bir zamanlar Sebatspor'un başkanlığını da yapmıştı. Kokusunu alan köpek koşuyor Ercüment'e.

Bu tablo karşısında gözlerim nemlendi. Geçmiş güzel günlerin hatıraları çöktü yüreğime. Göz kapamadan ölebiliriz. Ama ne çabuk da öldü bizler görmeden insanlar. Kimi iyi kimi ciğeri peş para etmez. Duygularım dingin, bindi bulutların gümüş kanatlarına, gittiler daha soğuk dağlara. Bazı insanlar; bu dünyada neler oluyor bir bilseler, bir çözebilseler... Dirlik ve birlik üzerine konuşulan sözlerin kaçı doğru, kaçı eğri bir bilseler. Suyun mavisini, ormanın yeşilini bir görseler, korusalar, sevseler.

Salt bu açıdan düşünürken birden gözüm kaydı en lüks yemek yerlerindeki tabelalara. Çözemediğim İngilizce isimler. Gençlerin üzerindeki giysilerde de anlamını bilmediğim İngilizce sözler var. Hatta TRT'de Pazar günleri spor programı sunan iki gencin giydikleri kazaklarda da Amerikanca yazılar. TRT nereden nereye?.. Kapitalizm, böyle süslenip püslenip cici bir şekilde giriyor ülkelere. Aman yine derin konulara gireceğiz. Amacımız hoş sohbet.

Aslında klavye başına otururken gönlümüzde uçan kuş bunlar değildi. Nereden geldik bu derin konulara? Belki de bazılarınız der ki aslında hayatın anlamı bu, bu düşüncelerle insan olursun. Anadolu'da bozkırın ayazına direnip yeşeren bitkiler değerliymiş. Biz yine bu sohbete tirit karıştırmayalım, ne dersiniz? Kuşlar kadar da hür değiliz. Başka düşünceler dalalım bu soğuk Şubat öğlesi. Bakarsın bazı insanlar kızarlar. Bilirsiniz “karıncaya fil doğurtan”, “öküzün altına buzağı koyan” bazı kişiler vardır. Hele “ortalığı faldır faldır karıştıran” ayaklı gazeteler de vardır. Biraz düşünmek de sakin olmak da var. Yeter ki çocuklara dokunmayın. Onları iyi yetiştirin. Onlar bu ülkenin geleceği.

Hepiniz çok iyi bilirsiniz. Demokrasi üç güzeli sever: Özgürlük, adalet, eşitlik. Gönlünce uçan bir martı. Tepesi karlı dağlar. Bütün tadı toprakta ve sularda bulmuş kuşlar. Yine içimizdeki düşüncelere daldık. Sohbeti unuttuk.

Kendime dönüyorum. İzlemeye devam. Karşımda bir mekân. Devran değişti. Spor doğada değil mekanlarda yapılıyor. Bolca yabancı müzik. Kas yapmak moda. Bunlar beni ilgilendirmiyor. Benim için sporun mekânları Ortaokulun Bahçesi, Hamam Çimeni, Avni Aker ve Yavuz Selim Sahası, Ayliya, Çamlık ve okul bahçeleri. Mekânda gördüğüm plastik çiçekler, naylon güller. Halbuki burası Karadeniz. Çalı diksen, gül olur, ağaç olur, yeşerir, biter. Galiba bozuldu çok şey. “Emperyalizm ipliğiyle bağlandı ellerimiz.” Devran değişti. Tarihe karışıyor yavaş yavaş Türk Kahvesi ve küçük fincan. Baksanıza daha çok kazanayım diye çoğu insanın gözü döndü. İşte ders almadığımız depremler, son depremde olan kötü işler. En güzeli doğayı izlemek.

Karşımda oynaşıyor birbirini ıslatan iki karabatak yavrusu. Bir de yalancı bahara aldanıp dallar ucunda çıkmaya başlayan tomurcuklar, depremzede bir çocuk gibi “üşüyorum, koru beni anne” diyor.

Bakıyorum kaldırımlarda hâlâ otomobiller. Etrafa serpilmiş çöpler. Şehir içinde sanayi gürültüsü. Sanki “değer ile ederi” birbirine karıştırmışız. İnsanlarda yanılgılar karakter olmuş.

Duyduğum, duygularım anlatmak istediğim çoğu insanı aşan şeyler. Sadece şunu anlasın dostlarım. Doğayı kendinize küstürmeyin. Yanlış iklimlerde yanlış insanlarla olmayın.

Galiba çok uzattım. Artık çıkmalıyım evden. Klavye başında daha uzun şeyler yazacağım. Zaman zaman kendi kendime “tek kelime bile etme” diyorum. Ama içimden bir ses “et” diyor ve ediyorum. Sizlerin de canını sıkıyorum biliyorum. Dün bana bir arkadaş, “Akçaabat Belediyesi’ni neden Trabzon Tiyatro Günleri’ne davet etmediniz” diye sitem ettiğimden dolayı üzüldüğünü söyledi. Belki de kentimi çok sevdiğimden bu benim hırçın yanım. Aslında iç dünyama bakarsam uysalım. Zaman zaman olaylar, insanlar, mekân insanı hırçın yapar. Ben çok baktım Trabzon'a uzaktan, denizi seyrettim Ayliya'dan. Denizden gelecek bir kara gemi babamı bana getirecek diye çok bekledim. Çok afetler gördüm. Yalnız kaldığım geceler yıldızlara baktım, Çok insanı, çoğu arkadaşımı okullarda, şehirde tanıdım. Dost oldum, arkadaşlığımız hâlâ devam eder. Çok sürgünler yedim, çok insanla vedalaştım. Çok gece de üzülerek eşimi ve evlatlarımı evde bırakıp gözü yaşlı düştüm yollara. Gitmemi isteyen de oldu, ayak oyunları çekenler de. Hâlâ suçum neydi çözemedim. Yapanları Allah'a havale ettim. Kul hakkımı yiyen toprak çakalları var. Asla onlara hakkımı helal etmem. Gasp da hırsızlık da onlarda. Onlar kendilerini bilir. Yaşam boyunca hep karanlıklardan korktum. Yolum ve yüzüm aydınlığa dönük olsun isterdim. Hep ışıklar açık olsun derdim.

Hangi iklimde yaşamış olsam ve yaşıyorsam da ben sizleri, dostlarımı çok seviyorum. Dostların kim diye bir soru aklınıza gelirse önce ailem, çocuklarım, eşim, kardeşim derim. Sonra yanlarına siz sayfa arkadaşlarımı, zaman zaman şakalaştığım dostlarımı tek tek yazarım. Çoğunuzu yakından görmesem, tanımasam bile aynı denize, aynı güneşe, aynı yıldızlara, gece doğan aya, dağlara aynı duyguyla bakıyorsak tanışıyoruz demektir. Çünkü sevgimiz, duygumuz, beğenimiz aynı, bir. Tuttuğunuz takım, peşinde koştuğunuz siyasi düşünce umurumda olmuyor bile. Bunlar benim dışımda. Hepinize melek iyiliği ile bakıyorum. Bu acı günler biliyorum geçecek. Bunu, bu dayanışma günlerinde, insanların enerjisinde gördüm ve yaşadım. Çirkin manzaraları çok olan güzel manzaralar kapatacaktır biliyorum. Yeter ki ayrı ayrı yerlerde de olsak ihtiyacımız olduğunda birbirimize ateş olalım, su olalım, hava olalım. Kısaca dost ve güzel insan olmalıyız.

Sanki bana bunları anlatıyor, insanın duygularına ortak oluyor gökte kanat çırpan özgür martı.

Sevdiğiniz her şey gidebilir, belki de kader sizi acıtabilir. Ama hayat devam ediyor. Yürümeli aydınlığa doğru, dayanışma içinde. İsimlerimiz başka başka da olsa içinizde martının kanatlarının beyazlığı varsa korkma, yürü. Yok olmasın ümitlerin.

Bu hafta hepinize en çok sevdiğiniz bir çiçeğin renginde güzellikler dilerim.

Affedin, yine uzun oldu. Gazeteci İsmail Topal sayfa ayırır herhalde, sözü var. Tavsiyemdir haftada bir Yeni Haber Gazetesi alın ki bu gazete yaşasın.  Herkese selamlar.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —