Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 13.10.2025 13:03

CELEPÇİ HİKAYELERİ

Facebook Twitter Linked-in

KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 

 Zaman zaman insan gezerken o tortulardan görüyor kenarlarda, köşelerde. Hatıralar, yaşanmışlıkların sonradan insan beyninde kalan izidir. “Gökten zembille inen sadece aşktır.” O güzel hatıraların namı yürümüyor bu topraklarda. Yine de insan, bulduğu bu anı kırıntılarını yaşasın istiyor. Duyduklarını ve gördüklerini yazıyor, yaşasın ve bu şehrin kültür tarihinde kalsın isteniyor.

Eskiden Pazar ve Pazartesi günleri celepçiler olurdu çarşının gediklileri. (Celepçi, canlı büyük baş hayvan alıp satan kişiye denir.) Olağanüstü bir durum olursa bir de Cuma günleri uğrarlardı çarşıya. Diğer zamanlarda köy köy dolaşır hayvan toplar, kendi ahırlarında besler ve günü gelince pazara getirir satarlar.

Eskiden, “celepçilik mesleği, yalan söylemede ustalık ister” derlerdi. Celepçi gider köyde inek veya koyun sahibi ile pazarlık eder, dil döker. Hayvan sahibini vereceği paraya ikna etmeye çalışır. Hayvan sahibi de cebinden bir miktar para çıkarır ve yemin eder, “bu hayvan bu parayı gördü ama vermedim” der. Parayı ineğin veya koyunun gözüne doğru tutar. Celepçi ondan aşağı kalmaz. O da başlar saymaya. Söylediklerinin yarısı yalan olur. “Paranı şu günü getirip vereceğim” der; günler geçer para gelmez. Haberler salınır. Hayvan pazarında parayı vermeyen celepçi bulunur, tam kavgaya tutuşacakları sırada araya Hüseyin Armutçu girer, tartışmayı yatıştırır. Gerekirse çıkarır cebinden parayı Celepçi adına hayvan sahibine verir. Sonra celepçiden bu parayı alır. Çünkü celepçiler, genelde getirdikleri hayvanları Hüseyin Armutçu'ya satarlar. Bir de Vaytonlular vardır, aynı işi yaparlar. Kasap dükkanları vardır.

 Bu celepçilik işini yapanlardan birisi de Cera (Zera) Köyü'nden Kasım'ın Mehmet'tir. Kasım'ın Mehmet'te celebçilerde olan tüm özellikler vardır. Yalnız farklı bir yanı da vardı; şaka yapmayı çok severdi.  Pulathane Mezbahası'na büyük bir gürültü ile toz bulutları arasında birden çok inek veya koyun, çarşı içinden gittiğini görürsen ya Kasım'ın Mehmet veya Zagaralı celepçilerdir.

Kasım'ın Mehmet'ın şakacı olduğunu, çevresinde ve mezbahada bilmeyen yoktur. Hayvanların peşinden gelirken, çevrede kendisine sataşmak için laf atan çok olur. Eğer hayvanların ot bulacağı yerde laf atılmışsa, Kasım'ın Mehmet şöyle bir durur, etrafına bakar, hayvanların yiyeceği lahana, arpa, çimen varsa orada oyalanmak ister. Laf atanlara cevap verir ve zamanı uzatır. Kasım'ın Mehmet'in amacı hayvanların etraftaki tarladan   karınlarını doyurmasıdır. Hayvanın karnı doyar, bir de su içerse sanki daha besili ve semiz görülür. Bu numarayı pazara her hayvan getirişinde de yapar. Yalnız bu numarayı Hüseyin Armutçu asla yemez. Kasım'ın Mehmet'e “Yine kimin tarlasına hayvanları bıraktın ve ineklerin karnını şişirdin?” der ve gülerler.

Bir pazar günü, yine Kasım'ın Mehmet'in önünde üç beş inek, on onbeş koyun Hayvan Pazarının yolunu tutmuştur. Eski Samsun Yolu'ndan Hamam Çimeni yanına gelmiştir. Bakar ki bahçede arpa ekilmiş ve çok da güzel lahanalar vardır. İster ki birisi ona laf atsın veya söze tutsun. Düşündüğü de olur. Onu tanıyan bir kişi selam verir, yine laf sokar. Kasım'ın Mehmet, adama cevap verir, lafı uzatır. Bu arada koyunlar ve inekler yolun üst tarafında Oğuz'un tarlasındaki arpaları ve lahanaları yer. Bahçeyi işleyen maraba, Kasım'ın Mehmet'e kızar ve hakaret eder. Kasım'ın Mehmet “kusura bakma vurduk konuşmaya da hayvanlar gözden kayboldu” der ve hayvanları toplar mezbahanın yolunu tutar. Fakat marabanın kendisine söylediği sözler içini yaralamıştır. Adama öfkelenmiştir, fakat bir söz söyleyememiştir. Hayvanları toplayıp yola giderken, durmadan kendi kendine anlaşılmayan bir şeyler mırıldanır. Göz ucuyla da etrafta insan olup olmadığını kontrol eder.

 Aradan günler geçmiştir. Yalnız, Oğuzların yerini isleyen marabanın kendisine söylediği sözler hâlâ içinde canlı durur. '”Ben bu adama ne yapabilirim'?” diye düşünür. Bir Salı günü Akçaabat pazarına gelirken Hamam Çimeni’nde oturan altı tane bahçe belleme işi yapan günlükçüleri görür. (Eskiden bel bellemeye giden günlükçüler burada belleri ile bekler, günlükçü almak isteyenler burada gider günlükçü alır, bahçesini belletirdi.)  Kasım'ın Mehmet, selam verir yanlarına yaklaşır. Gayet ciddi, “Boş musunuz?” der. Sonra onlarla pazarlık eder, hemen yolun üst tarafındaki bahçeyi gösterir, “Bu bahçe benim, beller misiniz?” der. Bahçe kendinin değildir. Bir zamanlar marabasından hakaret gördüğü Oğuz'un bahçesidir. Günlükçüler kabul eder. Yalnız bahçe bellemeye hazır değildir. Arpa ekilmiştir. Lahanalar vardır. Bel belleyicilere, “olsun arpalığı o şekilde belleyin, fark etmez” diye de söyler. Hava sislidir. Marabanın evi Gıranba'nın eteklerinde, bahçenin başındadır. Toprak sahibin de evi tepededir. Sisten insanlar da görülmez. Kasım'ın Mehmet bahçeye koyduğu günlükçülere “Ben size çarşıdan, ekmek, helva ve su alıp geleyim” der ve bahçe yanından uzaklaşır. Bel belleyenler bir iki saat bellerler. Daha sonra toprak sahibi onları görür. Yanlarına gider: “Ne yapıyorsunuz burada? Bu arpalığı neden bellediniz? Kim getirdi sizi buraya?” diye sorar. Günlükçüler “Sen ne karışıyorsun, bu tarlanın sahibi bize burayı belleyin dedi” diye cevap verirler. Tartışma olur. Sonra sorulup soruşturulur bu işi yapanın Kasım'ın Mehmet olduğu ortaya çıkar. Toprağın sahibi hiçbir şey söylemez. “Ben sana bir iş yapayım da gör” der ve plan kurar.

 Bir Pazar Günü Kasım'ın Mehmet İspandam'dan bir dana almış ve Hayvan Pazarına gitmektedir. Hatta daha önceden de Hüseyin Armutçu'ya “Bir danam var, sana getireceğim, ihtiyacım var parayı peşin hazırla.” diye de haber göndermiştir, Yayan geldiğinden Kasım'ın Mehmet çok da yorulmuştur. Dananın ipi elinde, kendi önde, dana peşinde yavaş yavaş yine Hamam Çimeni yanından geçmektedir. Bunu gören tarla sahibi hemen koşarak bir bıçak alır, bir adamını da Kasım'ın Mehmet'in yanına gönderir, onunla beraber yavaş yavaş yürümesini söyler. Adam gider Kasım'ın Mehmet'e selam verir ve mezbahaneye doğru yürürler. Arkasındaki kişi dananın boğazındaki ipi keserler ve danayı alıp tarladaki dama bağlarlar. Kasım'ın Mehmet elinde ip, çeke çeke ve konuşa konuşa gitmektedir. Yanındaki adam bir bahane uydurur ve başka yöne gider. Kasım'ın Mehmet mezbahaya yaklaşınca Hüseyin Armutçu'yu görünce bağırır. “Ula Hüseyin danayı getirdim.” der. Hüseyin Armutçu bakar dana yok. Kasım'ın Mehmet'in elinde bir ip. Bu sefer Hüseyin Armutçu “Hani dana? Çeke çeke ipi mi getirdin bana?” der. Kasım'ın Mehmet arkasını döner ki, dana yok. Sonra olay anlaşılır ve dana yine Kasım'ın Mehmet'e verilir.

Eskiden Pulathane'de böyle şakalar yapılırdı. Her köyde, mahallede nüktedan insanlar vardı. Mesela Marangoz Ali Usta, Eczacı Mısıroğlu Mehmet, Manifaturacı Haydar (Doktor Mahmut'un babası), Meyhaneci Bekir, Köfteci Abdullah Komar, Simsar Aşık Dayı.

Sonradan unutuldu bu eski zamanlar ve eski insanlar. Espriler de öldü, gülüşler de.

Farkında mısınız, yavaş yavaş yalnızlaşıyor bu şehir. Şimdi ne celepçi kaldı ne de muzip insanlar. Sanki sokaklar ve bu şehir cenaze nedeniyle kapanan dükkâna döndü. Artık namı yürümüyor Mezbahanede celepçilerin. Çok tuhaf oldu sokakta her şey. Rahmet olsun ruhuna gidenlerin. Bu anı yaşasın istedim.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —