Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 04.11.2025 11:08

YAPAY ZEKÂ VE KIYMET

Facebook Twitter Linked-in

KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 Kıymet için önemli olan bahçesinde yayılan inekleri, köpeği, tavukları ve bahçedeki meyve, fındık ağaçlarıydı. Kıymet yeri gelince uygar bir şehirli, yeri gelince de emekçi bir köylü kadını olurdu. Dost gördüğü insanlarla sohbet eder, şakalar yapar, nükteli sözler söylerdi.

Köyde ve şehirde evi vardı. Kıymet köy hayatını daha çok sever, yaz gelince yaylaya giderek patates, soğan, lahana dikerdi. Toprağı çok sever, hava güzel olunca köy evinin bahçesinde, armut ağacını gölgesine oturur ya tavuklarla veya köpeği ile konuşurdu. Fındık toplama zamanı fındık toplamaya gelen gündelikçilerle sohbet eder, zaman zaman onlara çay, kahve yapar veya ayran ikram ederdi.

 Bir gün, köyde ‘çevre yolu’ konuşulmaya başladı. Yolun bahçelerinden geçeceğini duyunca epeyce üzülmüştü. Felaket sonunda geldi. Köydeki koca bahçelerinin ortasından yol geçirme kararı alındı. Oysa Kıymet, bu güzel bahçeden yol geçmesini hiç de istemiyordu. Bir sabah bahçeye canavar makinelerin girdiklerini gördü. Elleriyle diktiği ağaçların, fındıkların koparılmasına hüzünle baktı. Oturdukları eve dokunulmadığına da şükretti. Yaşadığı ev ve çevresindeki yeşil harman Kıymet'e cennet gibi geliyordu. Burada ne günler geçirmiş ne misafirler ağırlamış, elma yutan ne ineklerin boğazına elini sokarak elmayı çıkarmış ve ineği kurtarmıştı. Koca yıllar bu toprak, kimi gün neşe, kimi gün hüzün vermişti Kıymet'e.

Sonbahar gelmişti. Cangallara sarılmış fasulyelerin toplanma zamanıydı. Bahçedeki ağaçlar yapraklarını döküyordu. Hava soğumaya başlamış ve çevreyi sis kaplamıştı. Bahçedeki incir ağacı üzerinde toplanmayan incirler çürümeye yüz tutmuştu.  Vakit olmadı incir reçeli yapmaya. Gerci bir iki kavanoz yapmış göndermişti gelinlerine.

Kıymet her işe koşuyordu. Dört oğlu vardı. Hepsi iş güç sahibi. Onları da okuttu. Kız çocuğu olsun istemişti ama Allah bir kız çocuğu Kıymet'e nasip etmedi. Kız çocuğu olsa bu bahçe işlerini onunla yapabilirdi. Oğlan çocuğu, evlendi gurbete gitti. Gerçi bir oğlu yanındaydı. İhtiyaç duyduğunda Kıymet'in yardımına koşar, arabası ile şehre süt taşır, parasını alır Kıymet'e getirirdi.  Kıymet zaman zaman “Emrah da yanımda olmasa bu işleri yapmakta zorlanırdım.” diye düşünürdü. Ağaç, fındık, inek, köpek, tavuk neyse, Kıymet'in bir de çiçek yetiştirme merakı vardı. Sabahtan akşama kadar elindeki süpürgeyle sağa sola koşar, çiçekleri sular, inekleri yedirir, tavuklara yem atar, ayrıca yemek de yapardı. Çok güzel yemek yapar sofra hazırlardı.

Kıymet'in yaşı bir hayli geçmişti. Kireçlenen belini zorla büküp kaldırıyor ve iş yaparken de zorlanıyordu. Titiz bir insandı, temizliğe de önem veriyordu.

Zaman zaman ‘yapay zekâ’ sözleri kulağına geliyordu. Acaba bu işleri yapay zekâ ile yapamaz mıydı? Gerçi yapay zekanın ne olduğunu da doğru düzgün bilmiyordu. Televizyonda haberlerde duymuştu. “Dünya durmadan değişiyor, neden olmasın” derdi.

Bir pazar sabahı kalktı. Önce ev işleri, kahvaltı sorununu çözdü. Hayvanları yemledi. Çok yorulmuştu ama bahçeye baktı çangalda fasulyeler sararıp solmuştu. Hava da ha bozdu bozacak. Yağmur da yağarsa çangalda fasulye kalmayacak. Yorgun argın, beline peştemali bağlayarak indi bahçeye. Başladı çangalları indirip, kurumaya yüz tutmuş fasulyeleri toplamaya. Bu yıl da fasulye olmadı. Kelebek ve kahve renkli kokarca yüzünden eskisi gibi çokça fasulye yoktu. Olan toplanacak. Torun torba var. Kim bu kahve renkli kokarcayı başımıza bela etti? Fındık yok oldu. Sebzeler, meyveler kokarca istilasına uğradı. Evin duvarlarını kokarca istila etti. Kıymet hem çangalları indiriyor hem de kendi kendine söyleniyordu. Birden cep telefonu çaldı. Oğlu Mustafa Romanya'da bir fabrikada müdür. Bütün çocuklarını severdi ama Mustafa'nın Kıymet'te ayrı bir yeri vardı. Her gün mutlaka görüntülü arar, annesine hal hatır sorardı.  Baktı, Mustafa annesi Kıymet'e el sallıyor.

Mustafa, “Anne ne yapıyorsun orada?” diye sordu. Kıymet, “Oğlum bütün dünya bu işleri yapay zekâ ile çözmüş. Ben bu geri zekâ ile işleri halletmeye çalışıyorum.” diye cevapladı.

“Neden öyle diyorsun? Şimdi tüm dünya yapay zekadan kaçmaya, eski günlere dönmeye çalışıyor.” Dedi Mustafa. Kıymet itiraz etti: “Yok oğul yok yok. Biz yapay yapılanları, ile yapılanları geri zekâ ile çözmeye çalışıyoruz.”

Konuşmanın ardından eve giden Kıymet Mustafa'nın söylediklerini düşündü. Şöyle yaşadığı şehre doğru baktı. Denizden tepelere doğru, dağ gibi yapılar dizildi geliyor. Yaşadığı ev ‘cim karnında bir nokta’ gibi. Galiba bu yapay zekâ sahipleri gün gelecek onları da yok edecek. Bakarsın müteahhidin biri bir gün kapısını çalar, “Al sana dört dükkân ve on daire. Bu tarlayı ver. Ne uğraşırsın fındıkla, cangaldaki baklayla. Gel şu emekçi kadın olma inadını bırak.” der. Böyle yönlendiriyor yapay zekâ.

Kıymet'in aklına büyüklerin nasihati geldi: “Biz büyüklerin sırtına kara toprak çekilmeden, hiçbir kişi bu baba ocağına dokunamaz.” Onlar bu bahçede kefenlendi, tabuta girdi.

Kıymet, kendi kendine karar verdi: Ben ömrüm oldukça işlerimi yapay zekâ ile değil, geri zekâ ile çözeceğim. Allah'a şükür şimdi elim ayağım tutuyor. Bu yaştan da fazlası beklenemez. Azdan az, çoktan çok, acele yok. Yapay zekâ sizlerin olsun, ben köyümde geri zekamla yaşamak istiyorum. Yapay zekanın havası temiz olmaz. Bak, köyümde içime tertemiz havayı çekiyorum.

Kıymet, eve geldi, topladığı fasulyeleri kovaya döktü, cangalları çürümesin diye serendere yerleştirdi. Elini ayağını yıkadı. Kendine orta bir kahve yaptı, bir de sigara yaktı. Mutluydu, üstelik Mustafa ile de “Yapay Zekâ-Geri Zekâ” üzerine sohbet etmişti. Keyifle kahvesi yudumladı. İşte budur mutluluk düşüncesi geçti içinden.

 Bu, hikâye değil yaşanmış bir gerçektir. Bu hafta böyle bir yazım gazetede olsun istedim. Emekçi tüm kadınlara selam olsun.

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —